Okuma süresi 5 dakika

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan yeni rapor, Paris Anlaşmasının 1,5º C hedefinin hâlâ “yoğun bakımda” ama gerçekleştirilmesi mümkün olduğunu, dünya çapında aşağı yukarı 3,6 milyar kişinin ise kırılgan iklim etkilerine maruz durumda olduğunu ve işlerin daha da kötüleşmesi beklenildiğini açıkladı.

Bu bulgular, artmaktaki yakıt fiyatlarının, yüksek enflasyon oranının, dünyanın COVID-19 pandemisinden çıkışının yavaşlığının ve uluslararası siyasetin değişen yapısının ortasında ilan ediliyor ve ne yazık ki tüm bunlar iklim eylemliliğini sekteye uğratmak ve geciktirmek için elverişli mazeretler.

Ancak rapor şu gerçeğin altını çiziyor: Isınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlı tutmak için ya şimdi harekete geçeceğiz, ya da bu fırsatı ilelebet kaçıracağız. Bu amacı göz önünde bulundurarak, COP27 iklim değişikliğinin etkilerinden en kötü şekilde etkilenenlerin durumlarına öncelik vermeli ve aşağıdaki dört alanda ilerleme kaydetmeli.

Uyum

Dünyanın her yerindeki hükümetlerin sorumluluğu, bilim insanlarının insanlık için çaldığı kırmızı alarma karşılık vermek ve geçen sene Glasgow’da yapılan COP26’da verilen sözleri hızla fiiliyata dökmek. Zengin ülkeler acilen iklim uyumu önlemleri için sağladıkları finansmanı ikiye katlamalı ve iklim finansmanına ayrılan kamu fonlarının en az %50’sini uyum önlemlerinin almasını temin etmeli. Uyumu artırmanın en kapsamlı şekilde bakıldığında amacı, iklim mağduru kişi ve grupların dirençliliğini yükseltmek ve biyo-çeşitliliği ve ekosistemleri yerel çerçeveyle uyumlu şekilde korumaktır.

Azaltım

İhtiyacımız olan boyutta ve hızda azaltımı başarabilmemizin penceresi hızla kapanıyor. İklim değişikliğinin, etkilenmekteki kişi, topluluk ve gelecek nesillerin insan haklarına arz ettiği şiddetli tehdide karşılık, azaltım konusunda hızlı, büyük ölçekte ve müşterek eylem şart.

Hükümetlerin CO2 salımlarını 2030’a kadar 2019 seviyesinin en az %50’si kadar azaltmayı nasıl başaracaklarını ortaya koymaları zaruri; bu, iklim değişikliğini 1,5°C ile sınırlı tutmak ve geri dönüşü olmayan iklim değişikliği etkilerini önlemek için kaçınılmaz. IPCC raporu, 1,5°C patikası ile uyumlu olması için 2030’a kadar azaltıma sağlanan yıllık finansmanın şimdikinin altı katına çıkarılması gerektiğini yazıyor. Bir yandan da güneş ve rüzgar gibi temiz yenilenebilirlerin benimsenmesi, ekonominin tüm sektörlerinde verimliliğin artırılması ve de ekosistemlerin korunmasının, 2030’a kadar sera gazı salımlarını kayda değer şekilde kısmak için en uygun maliyetli yöntem ve teknik imkan dahilinde potansiyele sahip yol olduğunu söylüyor.

Tarihsel olarak salımlara en çok katkı yapmış ve günümüzde de en yüksek mâlî kapasiteye sahip ülkelerin, emisyon açığını çabuk ve acilen kapatmak için adaletli olarak üzerlerine düşeni yapmaları lazım. Buradaki çerçevede ‘adaletli olarak’ demekle Ulusal Katkıları (NDCler) 1,5°C hedefiyle uyumlu şekilde güçlendirmek, adalet, eşitleyicilik ve adillik ilkelerine sadık kalmak ve gelişmekte olan ülkeler arasında daha fakir olanlarda yaşayanların iklim çabalarını finanse etmekten bahsediyoruz.

Avustralya, Brezilya (ki bu ülkenin 2021’de sunduğu ilerletilmiş NDC’si 2015’te sunduğundan daha az iddialı), Meksika ve hâlihazırda G20’nin başkanlığını yürütmekteki Endonezya dahil bir takım G20 ülkesi, 2021’de Ulusal Katkı beyanlarını güçlendirmedi. Şayet ülkeler gerçekten, tarihsel salımlar da dahil edilerek, üzerlerine düşen adil çabayı gösterecek olsalar, zengin ülkeler çok daha fazlasını yapmalıydı. Örneğin, bu ABD’nin 2030’da kapsamlı salımlarında 2005 seviyesinin %195 altına inmesi anlamına gelirdi.

Aynı anda, daha iddialı hedefler tek başlarına yeterli değiller. Gerçek salım azaltımının uygulamaya girmesi ve gerçekleştirilmesi hayati. COP 26’da sektör bazlı azaltım girişimlerine imza atan ve bunun vaadlerinde bulunan birçok ülke, şimdi NDClerinde bunları ülkelerinde nasıl uygulamaya geçirdiklerini göstermeliler.

Jeopolitik krizlerin enerji fiyat şokuna ve enerji arz güvencesi hakkında endişelere mahal verdiği şu günlerde, patlamaya hazır ve güvencesiz fosil yakıtları devre dışı bırakmanın ve yenilenebilirlerle enerji verimliliğinin benimsenmesini serileştirmenin daha güvenli bir dünya inşa etme sürecinde yaşamsal olduğu her zamankinden daha aşikar.

Kayıp ve Zararlar (K&Z)

IPCC 6. Değerlendirme Raporu’nun yakın zamanda çıkan İkinci Çalışma Grubu (WGII) kısmı, artan küresel ısıtma ile kayıp ve zararın (K&Z) da artacağı ve insanlara ait ve doğal daha da çok sistemin uyum sınırlarına dayanacağı hakkında açık bir uyarıda bulunuyor. Bilim insanlarının altını çizdiği üzere, uyum faaliyetlerinin boyutunu artırmalı ve iklim kaynaklı kayıp ve zararı telafi etmek için finansman sağlamalıyız.

COP26’da kayıp ve zararlar daha önce görmedikleri siyasi ilgiye mazhar oldulardıysa da zengin ülkeler, iklim krizince en ağır şekilde mağdur edilen toplulukları göz ardı etti. Dünya nüfusunun %85’ini temsil eden gelişmekte olan ülkeler bir Kayıp ve Zararlar Mâlî Mekanizması talep ettiler, ama bunun yerine onlara teklif edilen şey Glasgow Diyaloğu idi.

Geçmişteki benzer diyaloglar anlamlı bir çıktı sağlamadı. Glasgow Diyaloğu, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) sürecinin meşruiyetine dair bir emsal teşkil edecek olabilir, ancak bunun vuku bulması için, K&Z konusunu ele alışında, en maruz durumdaki kişi ve ülkeler için yeterli, yeni ve ek destek temin edecek somut çıktılarla sonuçlanması gerek.

Meşruiyetin gerçekleşmesi için 2024’e kadar her sene sonu itibarıyla somut çıktılar ve atfedilebilecek neticeler gerçekleştirilmeli; ki bunların neler olacağı ilk diyalogda tamımlanmalılar.

Şarm el-Şeyh’te yapılacak COP27, ülkelerin resmî olarak bir K&Z finans mekanizması oluşturması gereken forum olarak kritik bir mihenk taşı olacak. Bu sonucun çıkması ihtimalini kuvvetlendirmek için, bu hafta gerçekleştirilecek toplantıda bir temel oluşturulup COP27’de kurulacak K&Z finans mekanizması hakkında ortak bir anlayış üzerine uzlaşma sağlanılmalı.

Bunun ardından, 2023’te Glasgow Diyaloğu, böyle bir mekanizmanın nasıl fiiliyata geçirileceğini ve K&Z finansmanının 2024’te nasıl en maruz durumdaki ülkelerin ve en mağdur kişilerin erişimine açılabileceğini ete kemiğe büründürmeli.

Finansman

Bu, gelişmiş ülkelerin ek iklim finansmanını 2020’ye kadar yılda 100 milyar ABD dolarına yükseltmek için verdikleri sözü tutmakta tekrar ve tekrar yetersiz kaldıkları bir sorun alandır. 2022 boyunca hükümetler şunları ispatlamalıdır:

  • $100 milyar Dağıtım Planı’nın uygulamada olduğu: Gelişmiş ülkelerin yeni ve ek, toplumsal cinsiyet-duyarlı iklim finansmanı ortaya koymalı, ki bu yıl 100 milyar hedefine ulaşılsın ve 2022-2025 arasında, geçmiş açıkları telafi için, bu aşılsın. Geçen sene iklim finansmanı vaadlerini yükseltmeyen ülkeler (ör: Fransa, Avustralya, Japonya) 2022’de yeni iklim finansmanı taahhütleri vermeli. Almanya ve ABD gibi gelecek için planlanmış hazırlıkları geçen seneki vaadlerinin çok gerisinde kalanlar, acilen vaadlerinden geri adım atmakta olmadıklarını kanıtlamalılar. Bunun ötesinde, gelişmiş ülkeler, iklim finansmanlarının %50’sinin uyum eylemlerine tahsis edilmiş olduğunu da güvence altına almalı.
  • İklim finansmanının tamamı ele alındığında uyum için %50 bir paya ulaşma perspektifiyle, uyum finansmanını ikiye katlamak yolunda ilerleme kaydedildiği. COP27’nin çok öncesinde, gelişmiş ülkelerden bakanlar 2025 yılına kadar uyum finansmanını en az ikiye katlamak için açık ve öngörülebilir bir planı benimsemiş olmalılar. İklim risklerine maruz toplulukların acilen topluluk ve yerel temelli uyum tedbirleri alabilmeleri gerekiyor, ancak bunu yeni, ek ve güvenilir uyum finansmanına erişimleri olmadan yapamazlar.
  • Hibe-temelli iklim finansmanına erişimi geliştirildiği: Topluluk temelli iklim finansmanı, yerel toplulukların da iklim finansmanına erişimi olmasını gerektirir. Bunun için, ülkeler iklim finansmanına eşitlikçi bir şekilde erişimi geliştirmeyi güvence altına almalı. Bunun dahilinde yerel topluluklarla ortaklıklar ve kredi değil de hibe gibi borç yaratmayan araçlar da olmalı.

İklim krizi sertleştikçe, dünya liderleri bulunulan vaadlerini yerine getirmeli ve bunları somut eyleme dönüştürmeliler ve de daha ileri taahhütler üzerine anlaşmalılar. Zaman, dayanışma, destek ve gerçek, her ülke ve topluluk için adalet sağlayacak, insanlara dokunan eylem zamanı.