Yaşam alanlarımızı esir alan aşırı iklim olayları; kontrol edilemeyen yangınlar; tarımı, hayvancılığı, gündelik yaşamımızı etkileyen kuraklık; küresel ölçekte giderek derinleşen iklim krizi ve iklim krizinin tetiklediği sağlık sorunları, göç dalgaları, adaletsizlikler, ekosistem tahribatı, eriyen buzullar, yükselen denizler…
350, insanlığın varoluşundan itibaren karşılaştığımız en büyük sorun olan iklim değişikliğine karşı mücadele ediyor. Başta kömür olmak üzere iklim değişiklinin baş faili fosil yakıtların olmadığı bir dünya için çalışmalarda bulunuyor. 350, yaşanabilir, sağlıklı bir geleceğin ve iklim dostu başka bir dünyanın düşüyle hareket ediyor. Adil, eşitlikçi bir refah toplumuna ulaşmak için bir arada olmak gerektiğine ve iklim değişikliğine karşı mücadelede istisnasız herkesin rolü olduğuna inanıyor. Peki nasıl?
350 sayısı yaşanabilir bir gezegen için önemli bir eşiği temsil ediyor. Bilim insanları ve iklim uzmanları atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık (ppm) olması gerektiğinde hem fikir. Şu anda ise 415 ppm seviyesindeyiz.
350’de, iklim için güvenli üst sınıra bir an önce geri dönebilmek için küresel ve yerel ölçekte çalışmalar yürütülüyor. Bir yandan köhnemiş, sürdürülemez bir sistem olan fosil yakıtlara karşı mücadele ederken diğer yandan yaşanabilir bir gezegen için özellikle yerel inisiyatiflerin öncülük ettiği yenilenebilir enerji çalışmaları destekleniyor. Amaç, karar alıcıların, bilimin gerçekleri ve iklim adaletinin ilkelerine bağlı kalmalarını sağlamak.
350’nin prensipleri ışığında İklim İçin 350 Derneği olarak halk sağlığını, doğayı, iklimi tehdit eden; ucuz iş gücüne dayalı ülkemizin fosil yakıtlara dayalı enerji politikasının bir an önce değişmesi gerektiğine inanıyoruz ve adil bir dönüşüm yoluyla fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi yönünde çalışmalar yürütüyoruz.
Çalışmalarımızda enerji dönüşümünün adil olabilmesi için yerel toplulukların, inisiyatiflerin bu dönüşümde başı çekmesi gerektiğine inanıyoruz. Adı ne olursa olsun bölge halklarının desteklemediği, yaşam alanlarına doğrudan zarar veren projelerin yanında yer almıyoruz.
İklim değişikliği uzaktaki soyut bir sorun değil, burada. Tüm dünyada insanlar küresel ısınmanın etkilerini hissediyor. Ülkemizde 1970 - 2010 arasında her sene ortalama 400 aşırı iklim olayı yaşanırken, bu sayı 2016’da 1313’ü bulmuş durumda. Diğer yandan ada devletleri hızla sular altında kalıyor, yerli halkların toprakları fosil yakıt çıkarmak için yok ediliyor, çiftçilerin tarım üretimi düşüyor, gıda fiyatları artıyor. İklim değişikliği, en temelde bir adalet sorunu. Bu sebeple bu krizi en şiddetli yaşayan topluluklara kulak veriyoruz, onların öncülüğünde mücadele ediyoruz.
İklim değişikliği sadece bir çevre, sosyal adalet veya ekonomi sorunu değil. İklim değişikliği aynı anda bu sorunların hepsi. İnsanlığın karşılaştığı en büyük zorluklardan biri. Çözmek için müşterekte buluşmamız, beraber çalışmamız gerekiyor. Bu da birbirimize ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor. Sadece çevrecilerin değil, öğrencilerin, köylülerin, kentlilerin, sendikaların, beyaz yakalıların, mavi yakalıların kısaca hepimizin sorunu olan iklim değişikliğine karşı bir araya gelmemiz gerekiyor. Bu da kişisel çıkarlarımızın, aidiyetlerimizin ötesinde herkesin refahı için güçlü iş birlikleri kurmamız gerektiği anlamına geliyor.
Şimdiye kadar gördük; dünya liderleri iklim krizini kendi başlarına çözemiyorlar. İklim krizine karşı daha güçlü sesimizi duyurmamız ve irademizi beyan etmemiz gerekiyor. Köhnemiş fosil yakıtlara dayalı sistemimiz karşısında yeni hikayelerin bir araya gelişlerin sıklaşmasıyla yazılacağına inanıyoruz. Bir arada olursak değişimi gerçekleştirebileceğimize; yaşam için, geleceğimiz için iklim krizine karşı gerekli iradeyi birlikte var edeceğimize inanıyoruz.