350.org’un dünyadan 10 vaka çalışmasını incelediği yeni rapor, fosil yakıt endüstrisinin iklim krizini derinleştirmesinin yanı sıra aynı zamanda insan hakları ihlallerine de yol açtığını ortaya koyuyor.
Fosil Yakıt Şirketlerinin İnsan Hakları İhlalleri adlı rapordaki vaka çalışmaları, petrol, gaz ve kömür şirketlerinin özellikle son 30 senede yol açtığı hak ihlallerine ışık tutuyor.
Raporda Meksika, Nijerya ve Kenya’da fosil yakıt şirketlerine karşı mücadele eden topluluk önderlerinin ve yaşam savunucularının öldürülmeleri ve keyfi tutuklamalar, ABD’de protesto hakkı üzerinden kısıtlamalar, Avustralya’da su güvenliğine yönelik tehditler, Ekvador Amazonu’nda ve yerli halkların topraklarında nehirlerin kirletilmesi, Bangladeş’te 24 bin düşük doğuma yol açacak Rampal termik santrali projesi vaka çalışmaları arasında bulunuyor. Vaka çalışmaları, insan hakları ihlallerinde ulusal düzeyde faaliyet gösteren şirketlerin yanı sıra endüstri devleri Chevron-Texaco ve Shell gibi ulusötesi şirketlerin de sorumluluğunun altını çiziyor.
Rapor hakkında daha fazla bilgiye ve raporun Türkçe yönetici özetine ulaşmak için tıklayın: 350turkiye.org/iklim-savunuculari
Sadece rapordaki vaka incelemeleri göz önüne alındığında fosil yakıt şirketleri 45 bin kişinin erken ölümünden, 60 bin insanın yerinden edilmesinden ve 18 milyar galondan fazla toksik atık suyun nehirlere karışmasından doğrudan sorumlu durumda.
Muğla’daki yerinden edilmeler de raporda
Raporda bulunan vaka çalışmalarından biri de Muğla. Kentteki Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santrallerinin bölge ekosistemi ve halk sağlığı üzerinde yol açtığı zararlara değinilen raporda ayrıca termik santrallere kömür sağlamak için genişleyen kömür sahalarının yaşam alanlarını yok ettiği ve yerinden edilmelere neden olduğu belirtiliyor.
Konu hakkında 350 Türkiye’den konuşan Efe Baysal da Muğla’daki kömür madeni yataklarının genişlemesinden dolayı geçtiğimiz yıl Milas’taki İkizköylülerin köylerini terketmek zorunda kaldığını belirterek şöyle diyor: “Bu da yetmezmiş gibi İkizköylüler’in yeni taşındıkları araziler de maden ruhsat alanı içinde kalmaya başladı ve şirket köylülere ihbarname göndermeye başladı. Şayet bölgede linyit maden ruhsat alanlarının hepsi işletmeye alınırsa Milas, Yatağan ve Menteşe’de 30 bine yakın insan, yaşam alanlarının kaybı, tarım arazilerinin ve geçim kaynaklarının yok edilmesi sebepleriyle topraklarını terk etmek zorunda kalacak. Yapılması gereken kömür madeni ruhsatlarının iptal edilerek bölgenin rehabilite edilmesi, bölgedeki termik santrallerin işletmeden çıkarılarak çalışanları mağdur etmeyecek şekilde adil dönüşüm programı başlatılması ve bölge halkının sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının korunması.“
Fosil yakıt şirketlerine açılan davalar artıyor
Fosil yakıt endüstrisinin doğrudan yol açtığı insan hakları ihlallerinin yanı sıra, rapor son yıllarda sivil inisiyatifler tarafından fosil yakıt şirketlerine iklim değişikliğine yol açmak sebebiyle açılan davalara da değiniyor. Bu davalara örnek olarak Hollanda’da sivil toplum kuruluşları tarafından Shell’e açılan dava ve ABD’de petrol devi Exxon’a karşı başlatılan davalar raporda örnek olarak verilen vakalardan bazılarını oluşturuyor.
Hükümetler iklim savunucularını korumalı
350.org’un yayınladığı rapor toplulukları, ekosistemleri, müşterekleri savunmak için mücadele eden topluluk önderlerinin, iklim savunucularının, aktivistlerin yerel ve ulusal hükümetler tarafından korunması gerektiğinin de altını çiziyor. Özellikle yerli topluluk önderlerinin tehditlere, işkencelere maruz kaldığı, yaşam haklarının ihlali başta olmak üzere birçok hak ihlaliyle karşılaştıkları belirtiliyor. Bu çerçevede Meksika’da Nahuátl Yerli Halkının lideri ve gazeteci Samir Flores Soberanes’in, boru hattı ve termik santral projelerine karşı ses getiren eylemlerinin ardından önce tehditler alması ardından Şubat 2019’da evinde öldürülmesi, raporda mercek altına alınan vakalardan biri olarak bulunuyor.