En azına umutlanmak öfkelendiriyor. Özellikle binlerce biliminsanı çalışmaları ile mecazi olarak hatta bazen gerçekten de sokaklarda avazları çıktıkları kadar bağırdıktan sonra. Yıllardır süren mücadeleden, iklim krizinin yıkıcı etkilerini gördükten sonra, hala beklentileri en aza indirmemize rağmen, hayal kırıklığına uğramak, öfkelendiriyor.
Ama tam da bu noktadayız. İlk defa Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, fosil yakıtları merkeze alarak, iklim krizinin asıl suçlusu ilan etmeye çok yaklaşmıştı. Ama en sonunda, yapmadılar.
COP26’nın dün gece kabul ettiği son anlaşma metni, fosil yakıtlar konusunda ilk taslakta samimiyetsiz başlayıp, son taslakta yüz karası bir şekilde son buldu. Zayıf bir dille yazılmış; “hafifletilmemiş kömür gücünün kademeli olarak azaltılması ve fosil yakıtlara verimsiz finansal desteklerin son bulması” gibi cümleleri yaşam savunucularının kutlamak istememesi, hatta bu cümleleri ihanet olarak nitelendirmesi anlaşılır bir durum.
Glasgow’a, kendine “liderlerimiz” diyen insanlardan, zaten beklentimiz düşük bir şekilde gelmiştik. COP26’nin dikkatlice “formüle edilen” dili ve kararı, dünyanın her noktasına yayılmış gerçek iklim hareketi için fark yaratmıyor. Küresel iklim hareketi hala ayakta, tüm gücü ve direnci ile yolu bize gösteriyor.
Bu hareketin iklim adaleti için gücü, iklim krizinden direkt etkilenen toplulukların ve bireylerin alınterinden gelmekte. Bu hareket dünyanın her bir noktasında, fosil yakıt projelerine karşı duran insanlar ile kuruldu: Yıkıcı iklim etkilerine rağmen, ilk “uyum sağlayanların” toplulukları ile, fosil yakıt endüstrisi tarafından zapt edilmeye karşı koyan yerli halklar ile, sokaklara çıkıp geleceklerini talep eden gençler ile, hayatının yarısını buna adamışlarla, günbegün çalışanlarla, yemeğini bir kahve ile geçiştiren ve en güçlü ve vurucu cümleleri yazmaya çalışan iletişimcilerle…
Bu hareket her birimizle var oluyor.
COP26 bir kez daha, bir utanç abidesi olduğunu kanıtladı. Ama hükümetlerimizin hataları, gerçek iklim liderlerinin daha çok öne çıkması sağlıyor. COP kararı olsun ya da olmasın, fosil yakıtlardan adil, temiz ve yenilenebilir bir geleceğe geçiş gerçekleşecek. Umut insanlarda ve insanlar artık yeter diyor.
Yarından itibaren kolları yeniden sıvıyoruz. Neredeyse her konuda, COP 26’ya katılan hükümetler sorumluluktan kaçtılar ve 26. kez topu taça attılar. Ancak iklim zirveleri bir yılda 52 haftanın sadece ikisini oluşturuyor. Yarından itibaren tüm fosil yakıtları yerin altında bırakmak için mücadeleye geri dönüyoruz. Krediler, offsetler, siyasetçilerin ve fosil yakıt lobilerinin kendi çıkarları için kararların içine yerleştirdikleri boşluklar dahil çözüm diye sunulan ancak daha çok soruna sebep olan “yanlış çözümlere” karşı mücadeleyi sürdürüyoruz. İklim biliminin açıkca gösterdiklerini talep etmek için sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz.
Şimdiki zorluk, kritik derece önemli iklim eyleminin daha büyük ve daha hızlı gerçekleşmesini sağlamak. Aynı geçmişte olduğu gibi bugün gerçek liderlik iklim hareketinde ve isteseler de istemeseler de ayak direyenleri hareketimizle sürükleyeceğiz.
Hep birlikte, iklim krizine sebep olanların krizi düzeltmek için tarihsel sorumluluklarını gelişmekte olan ülkelerin üzerine boca etmemelerini ve fosil yakıtlara yeni bağımlılıklar yaratarak gelişmekte olan ülkelerin önlerini tıkamamalarını sağlamalıyız. İnşa ettiğimiz dünya herkes için adalet üzerinde temellenmeli.
Zengin ülkelerin iklim finansmanı sağlama konusunda verdikleri vaatleri yerine getirmeleri için mücadele edeceğiz. Gelişmekte olan ülkelerin yenilenebilir enerji için sıçrama yapmalarına yönelik olarak çalışacağız. Bu, kaynakların büyük ölçekte seferber edilmesini gerektiriyor. Ancak bu büyük seferberlik, fosil yakıt endüstrisine her yıl akan para miktarıyla kıyaslandığında sönük kalan bir büyüklük.
Ayrıca iklim krizinin etkilerinden hali hazırda doğrudan etkilenen ülkelerin uyum / adaptasyon sağlayabilmeleri için gerekli kaynaklara erişebilmelerini ve kayıp ve zararları tazmin edebilmelerini sağlamalıyız. Bunun için mücadele etmemiz gerekiyor zira zengin ülkeler sorumluluktan kaçmak ve gerekli eylemi geciktirmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Son olarak, uyum çalışmalarına ve kayıp ve zarara ayrılan bütçenin azaltım / mitigasyon çabalarına bağlı olmadığından emin olmalıyız. Bu ülkeler iklim krizinin sebebi değiller. Bu bedel onlara ödetilmemeli. Aksine onlara borçlu olunan şey yaşamın kendisi. Ve karşılanması gereken yüklü bir hesap.