COP26, Türkiye’nin 6 yıldan sonra Paris İklim Anlaşmasını onayladıktan sonra katılacağı ilk İklim Zirvesi olacak.
Pazar günü başlayacak ve önümüzdeki dönemin iklim politikalarını belirleyecek COP26’dan önce, gelin Türkiye’nin iklim politikalarını beraber inceleyelim.
Türkiye’nin Ulusal Niyet Beyanını Güncellemesi Gerekli
7 Soruda COP26’yı ele aldığımız içeriğimizde, COP26’nın Ulusal Niyet Beyanları’nın güncelleneceği iklim zirvesi olduğunu belirtmiştik.
Türkiye, Paris İklim Anlaşmasını imzaladığı, 2015 Ulusal Birinci Niyet Beyanı ile sera gazı emisyonlarını 2010 seviyesine göre azaltmak yerine, artışını azaltmayı hedeflemekte.
Yani Türkiye’nin ulusal niyet beyanı, Türkiye’nin 2010’da yaklaşık 400 milyon ton olan sera gazı emisyonunu, 2030 yılında 959 milyon tona kadar çıkmasına izin veriyor.
Bu da şu andaki niyet beyanında, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını iki katından fazla artmasına izin verdiği anlamına geliyor.
Açıkçası, Türkiye’nin COP26’ya kadar ulusal niyet beyanını güncellemesi bekleniyor, çünkü bu beyan Paris İklim Anlaşması’nın hedefinden bizi çok uzağa taşıyor.
2053’te Net Sıfır Hedefi Mümkün mü?
Buna ek olarak Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onayladıktan sonra açıkladığı net sıfır hedefi de bu niyet beyanı ile ulaşması zor bir hedef.
Ekosfer Derneği, Türkiye’nin 2053’e kadar net sıfır hedefi beyan etmiş durumda olduğunu hatırlatarak, Türkiye’nin niyet beyanını güncellemesi gerektiğini, yoksa net sıfır hedefinin birkaç yıl içerisinde net hayal’e dönüşeceğini belirtiyor.
Derneğin yaptığı çalışmada, 2019 sonunda Türkiye’nin sera gazını atmosferden çeken yutak kapasitesinin 84 milyon ton olduğuna dikkat çekiyor. Böylelikle yutaklar ile beraber Türkiye’nin net emisyonu 422 milyon ton oluyor.
Türkiye’nin 2053’te yutak kapasitesini 100 milyon tona çıkarabileceği kabul edilse bile, önümüzdeki 30 yılda Türkiye’nin 400 milyon tondan fazla emisyon azaltımı yapmak zorunda kalacak.
Bu da Türkiye’nin şu andaki iklim politikaları ve enerji sektörü ile ulaşması çok zor bir hedef.
Kömürden Çıkış, Fosil Yakıtlara Desteğin Azaltılması
Enerji sektörü Türkiye’nin en büyük sera gazı kaynağı. Bu sektördeki en fazla emisyon ise kömürlü termik santrallerden gelmekte. COP26’da değinilmesi beklenen kömürden çıkış konusunda, bu sebeplerden dolayı Türkiye’nin de atması gereken adımlar var.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar, COP26 öncesi BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada, Türkiye’de yeni kömür santrali yapılmasının planlanmadığını söylüyor.
Birpınar, artık finansal kuruluşların yeni projeleri desteklemediğini ve kömürden elektrik üretmenin yenilenebilir enerjiden elektrik üretmekten 3 kat pahalı olduğuna dikkat çekiyor.
Bu, uzmanların da dikkat çektiği bir değişim. Bununla beraber, Birpınar’ın açıklamaları Türkiye’nin son kömür politikasından oldukça uzakta.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2019-2023 Stratejik Planı’nda yerli kömürle enerji üretiminin payının artırılması, yerli kömüre dayalı elektrik kurulu gücünün 2023’te %50 artırılarak 14,89 MW’a çıkarılması, yazılı ve görsel basında kömür algısının iyileştirilmesi gibi maddeler bulunuyordu.
Buna ek olarak Türkiye’nin pandeminin ilk günlerinden 1 Eylül 2021’e kadar fosil yakıtları desteklemek için ayırdığı bütçenin yaklaşık 14,09 milyar dolar olduğu, yenilenebilir enerjiye ise sadece 71,26 milyon dolar ortaya çıkmıştı.
Birpınar, Türkiye’nin yeşil dönüşüm projeleri için uluslararası kuruluşlardan edindiği 3,2 milyar dolarlık fonun çok faydalı olacağını söylüyor.
Bununla beraber, finansal destek tabelası ciddi oranda değişmedikçe, Türkiye’nin şu andaki enerji ve finansal destek politikaları ile kömürden çok daha uzun bir süre sera gazı emisyonu üretileceğe benziyor.
Karbon Yutak Alanları Madenlerin İşgali Altında
Türkiye’de vasıflı ormanlık alanların madenler ve gelişen şehirler için imara açıldığı haberlerini son dönemde daha fazla duymaya başladık. Akbelen’den İkizdere’ye, Kuzey Ormanları’ndan Amasra’ya Türkiye’nin bütünleşik orman yapısı bozulmakta.
Uzun dönemde baktığımızda, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Sekretaryasına sunulan Ulusal Sera Gazları Envanter Raporu bize bu bozulmada kaynak oluyor.
Bu rapora göre 1999 yılından 2019 yılına kadarki dönemde, uydu görüntülerine göre ormanlık alanlar 185 bin hektar azalmış durumda. Buna ek olarak bir zamanlar orman olan ve işgal edilerek orman vasfını kaybeden, kamuoyunun 2-B olarak bildiği alanlar 620 bin hektara ulaştı.
Türkiye’nin özellikle ormanları başta olmak üzere, karbon yutak alanlarını rehabilite etmesi de, COP26 sürecinde dikkat edilmesi gereken bir konu.
Mücadele yeni başlıyor
Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı onaylayarak iklim için önemli bir adım attı. Bu gelişme, yıllardır “kömürü değil yaşamı seç” diyenlerin, yaşanabilir bir yeryüzü için mücadele edenlerin kazanımı.
Ancak Paris Anlaşması, tek başına ne dünyayı kurtaran bir sihirli değnek, ne de kontrol edilemeyen yangınlara, sellere, kuraklıklara tek başına çözüm. Paris Anlaşması, iklim kriziyle mücadelede sadece tek bir adım.
Şayet küresel ortalama sıcaklık artışlarını 1,5 derece sınırında tutmak istiyorsak Türkiye’nin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor.
O yüzden COP26 öncesinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Enerji Bakanlıklarından taleplerimiz var:
- Günümüz iklim krizi gerçeklerine göre Türkiye, Ulusal Katkı Beyanı güncellesin.
- Bir an önce kömürden çıkış takvimi açıklansın.
- Kömürlü termik santral projeleri durdurulsun.
- Adil bir enerji dönüşümüne yönelik adımlar atılsın.
Sen de bu taleplerimizi bakanlıklara Twitter yolu ile iletmek istiyorsan buraya tıklayabilirsin.