LONDRA, SAN FRANSİSKO, 11 Eylül 2018 – Dünyada temiz teknolojilerdeki hızlı gelişmeler fosil yakıt talebinin 2020’lerden itibaren düşüşe geçmesine yol açacak ve deneyimsiz yatırımcılar için trilyonlarca dolarlık risk anlamına gelecek.

Kömür, doğal gaz ve petroldeki talep düşüyor; çünkü yenilenebilir enerji ve depolama maliyetleri hızla düşüyor, gelişmekte olan ekonomiler temiz enerjinin peşinden gidiyor ve devlet politikaları emisyon azaltımı, iklim değişikliğiyle mücadele ve hava kirliliğini azaltma gibi ihtiyaçların etrafında şekilleniyor.

Carbon Tracker stratejistlerinden ve ‘2020 Vizyonu: Fosil Yakıtların Düşüşü’ raporunun yazarı Kingsmill Bond: “2020’ler, yenilenebilir enerjinin kaleleri birbiri ardına fethedeceği ve fosil yakıt talebinin düşüşe geçeceği yıllar olacak. Bu durum birçok sektörde trilyonlarca dolar değerinde varlığın atıl kalmasına yol açacak ve ekonomileri petrole dayalı ülkelerin politika değişikliğine gitmediği durumda büyük ölçekli sorunlara yol açacak” dedi.

2020 Vizyonu: Fosil Yakıtların Düşüşü (Why You Should See Peak Fossil Fuels Coming) isimli rapor, bir yandan enerji talebi düşerken güneş ve rüzgâr enerjisinin yaygınlaşmasının, fosil yakıtların büyüme payının tamamına el koyacağını ortaya koyuyor. Küresel enerji talebinde yılda yüzde 1-1,5’lik, güneş ve rüzgâr enerjisinde yılda yüzde 15-20’lik büyüme beklenirken, fosil yakıt talebi de 2020 ile 2027 yılları arasında, büyük olasılıkla 2023 itibarıyla düşüşe geçecek[1].

Enerji dönüşümünün büyük ölçekli etkileri olacak:

  • Fosil yakıt sektörü tahminen 25 trilyon dolarlık altyapı yatırımı gerçekleştirdi ve finans sektörü büyük miktarda atıl varlığı sindirmeye çalışırken sistemsel risklerle karşı karşıya kalacak.
  • Enerji dönüşümü bankacılık sektörü, sermaye varlıkları, ulaşım ve otomotiv sektörlerini geniş çapta etkileyerek, özkaynak endeksleri ve borç piyasalarının yaklaşık dörtte birini teşkil eden şirketleri doğrudan etkileyecek.
  • Fosil yakıt ihracatı yapan ülkeler zarara uğrayacak. Rusya, fosil yakıt rantlarının GSYİH’nın en az yüzde 10’unu teşkil ettiği 12 ülkeden biri.

Kingsmill Bond açıklamasında: “Fosil yakıt kullanımı 200 yıldır artıyor ancak artık yapısal bir düşüş eğilimine geçmek üzere. Neredeyse tüm sektörler bu geçişi yapabilmek için mücadele verecek. Bu şirketler fiyatlarda düşüş, artan rekabet, yeniden yapılanma, atıl varlık ve piyasalarda reyting indirimleriyle karşılaşmayı bekleyebilir” dedi.

Konvansiyonel sektörler genellikle rakip sektörün payı toplam satışın yüzde 2-3’ünü teşkil ederken, talebin tavan yaptığını görmüştür. Örneğin, Avrupa’da termik santrallerden üretilen elektrik talebi, yenilenebilir enerjinin henüz toplam arzın yüzde 3’ünü teşkil ettiği 2007 yılında tavan yaptı. Finansal krizin ardından talebin düşmesi ve yenilenebilir enerjinin piyasa payını artırmasıyla birlikte, sektörde 150 milyar dolarlık değer düşüşü yaşandı.

Kingsmill Bond: “Benzer bir duruma geçmişte birçok enerji dönüşümde rastladık. Yakın zamanda elektrik, kömür ve arabalarda ve geçmişte at ve gaz lambalarında. Konvansiyonel sektörler açısından talep erken tavan yapıyor ve yerleşik sektörlere yatırım yapanlar erkenden para kaybediyor” dedi.

Fosil yakıt endüstrisinin büyük kısmı bu riski görmüyor. BP, OPEC ve Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency, IEA) fosil yakıt talebinin düşüşe geçmesi için en az bir kuşak geçmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak DNV GL (Det Norske Veritas Germanischer Lloyd) gibi bazı uzman kuruluşların tahminleri fosil yakıt talebinin 2020’lerden sonra düşüşe geçeceği yönünde.

Rapor, fosil yakıt talebi için geri dönülmez eşiğin güneş ve rüzgâr teknolojilerinin toplam enerji arzının yaklaşık yüzde 6’sını ve küresel elektrik arzının yüzde 14’ünü teşkil ettiğinde meydana geleceğini ortaya koyuyor. Bunlar birçok Avrupa ülkesinde görülen penetrasyon oranlarının çok daha altında.

Rapor enerji dönüşümü için üç itici faktör tanımlıyor:
1.Fotovoltaik güneş (PV), rüzgâr enerjisi ve depolama maliyetleri hızla düşüyor ve teşvik olmadan fosil yakıtlarla rekabet edebiliyor. Maliyetler her iki kat kapasite artışı için yaklaşık yüzde 20 düştü ve bunun devamı öngörülüyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı IRENA’ya göre, yenilenebilir enerji kaynakları 2020 yılına kadar dünyanın birçok bölgesinde fosil yakıtlardan daha ucuz olacak.

2. Enerji talebinin büyümesindeki itici güç olan gelişmekte olan piyasalar, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih ediyor. Bu piyasalar daha az sayıda kurulu fosil yakıt altyapısına sahip, enerji bağımlılıkları ve hava kirliliği artıyor ve yenilenebilir enerji kaynaklarının sunduğu fırsatlardan faydalanmaya hevesliler.

Çin ve Hindistan şimdiden güneş ve rüzgâr enerjisini fosil yakıtlara tercih ediyor. Çin 2012’de güneş ve rüzgâr enerjisi kurulu gücünde ve 2016’da elektrikli araçlarda Amerika Birleşik Devletleri’ni geçti. IEA önümüzdeki 25 yıl içinde enerji talebindeki artışın yüzde 27’sinin Hindistan ve yüzde 19’unun Çin’den kaynaklanacağını öngörüyor.

3. Hükümet politikaları bu eğilimleri destekliyor. Kingsmill Bond’a göre: “Karbon emisyonlarını sınırlama ihtiyacı, temiz hava soluma arzusu ve enerji bağımsızlığı konusundaki azim, küresel ölçekte fosil yakıt endüstrisi üzerindeki düzenleyici baskıların artacağı anlamına geliyor.”

Rapor, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji teknolojilerine geçişi teşkil eden enerji dönüşümünün dört evresini tanımlıyor: “Yenilik”, “tavan yapma”, “hızlı değişim” ve “son aşama”. Rapor her ülkede, başta elektrik sektörü olmak üzere, her bir enerji talebi sektörünün bu aşamalardan geçtiğini ortaya koyuyor. Kış aylarında ısıtma ihtiyacı, uçak yakıtı ve yenilenebilir enerjinin aralıklı üretim yapan bir enerji kaynağı olması gibi zor konular fosil yakıt talebinin tavan yapacağı tarihi ertelemeyecek ve bu konular muhtemelen dördüncü evre olan “son aşama”da talep düşüşe geçmişken ortaya çıkacak.

Carbon Tracker enerji dönüşümünün ilk etkilerinin, talep tavan yaparken yerleşik sektörlerin etkilenmesiyle birlikte şimdiden hissedilmeye başlandığı konusunda uyarıda bulunuyor ve bunun sadece Avrupa elektrik piyasasında olmadığını da belirtiyor:

  • Avrupa ve ABD’nin bazı eyaletlerindeki kömürlü ve doğal gazlı termik santraller ekonomik olmadıkları için kapatılmaya başlandı; Çin, son bir yıl içinde 100 GW kurulu gücünde kömürlü termik santralin yapımını durdurdu.
  • Dünyanın en büyük özel sektör kömür üreticisi Peabody Energy, küresel kömür talebinin tavan yapmasından iki yıl sonra, 2016’da iflas etti. Sektör, Hindistan ve diğer gelişmekte olan piyasalardan kaynaklanacağını düşündüğü talep için kapasite inşa etti ancak talep gerçekleşmedi.
  • 2017 yılında elektrikli araba sayısı 3 milyon olmasına rağmen (dünyadaki binek aracı sayısı 800 milyon), elektrikli arabalar binek aracı satışlarındaki büyümenin yüzde 22’sini teşkil etti ve 2020’lerin başlarında binek aracı satışlarındaki büyümenin tamamını teşkil etmesi bekleniyor. Bu durum, başlıca otomobil üreticilerinin elektrik araç stratejilerine yeniden odaklanmalarına yol açtı ve 2018 itibarıyla elektrikli arabalara 90 milyon ABD doları değerinde yatırımı yapıldı.

Kingsmill Bond: “Yatırımcılar öngörüde bulunup, ona göre davranır dolayısıyla şirketlerin talebin tavan yaptığını görmesinden önce tepki vereceklerdir. Aynısı kısa süre önce kömür ve Avrupa elektrik sektörü dönüşümünde meydana geldi. Enerji dönüşümünün küresel sermaye piyasalarında ilerleme kaydetmesiyle birlikte, yatırımcıların daha hızlı tepki vermeye başlayacağına inanıyoruz. Enerji dönüşümü her bir sektörü etkilemeye başladığında, piyasanın bir sonraki sektörün başına benzer bir durum geleceğini öngörmesi de kolaylaşıyor” dedi.

Raporu (İngilizce) buradan indirebilirsiniz.

[1] Son beş yılda, yıllık enerji talebindeki ortalama büyüme yüzde 1,4 olarak gerçekleşti. Uluslararası Enerji Ajansı Yeni Politikalar Senaryosu’nda uzun dönemli büyüme oranı tahminini yüzde 1 olarak açıkladı. Bu tahmin, mevcut veya kamuoyuyla paylaşılan politikalar üzerinden hesaplandı. Her ne kadar güneş ve rüzgâr enerjisinin büyüme oranları, teknolojinin olgunlaşmasına bağlı olarak, 2007’de yüzde 29’dan 2017’de yüzde 22’ye düşmüş olsa da, güneş ve rüzgar enerjisi güçlü bir şekilde büyümeye devam ediyor. Carbon Tracker’ın 2023 yılı reel büyüme tahminleri ise enerji talebi için yüzde 1,3 ve güneş ile rüzgâr enerjisi için yüzde 17.