350.org için çeviren: Emel Türker

Tessa Khan, The Guardian 

1024

Fotoğraf: Güney Afrika’nın ilk iklim değişikliği davası sırasında Pretoria yüksek mahkemesi önündeki kampanyacılar  Earthlife Afrika isimli sivil toplum kuruluşu hükümetin Thabametsi kömürlü termik santral planı onay kararını mahkemeye taşıdı.  James Oatway/CER izniyle

Yüksek mahkeme kömürlü termik santral planı aleyhinde karar verince, Güney Afrika hükümeti yükselen uluslararası iklim davası dalgalarının sonuncusu ve ülkenin ilk iklim değişikliği davasını kaybetti.

Earthlife Afrika isimli çevre kuruluşu hükümetin Thabametsi kömürlü termik santral planı onay kararını iklim değişikliğine etkileri bakımından da değerlendirmeli diyerek mahkemeye taşıdı.  Kuzey Gauteng Yüksek Mahkemesi, hükümetin proje onay kararını iklim değişikliğine etkisi bakımından tam bir değerlendirme yaparak tekrar gözden geçirmesine karar verdi.

İlk değerlendirme, kuraklığa duyarlı Limpopo bölgesi için yapılan planların ciddi miktarda sera gazı salımına neden olacağını ve iklim etkilerinin santralin gelecekteki varlığını tehdit edeceğini gösteriyor.

Dava geçtiğimiz ay Avusturya’da verilen çığır açıcı kararın hemen ardından açıldı.  Federal mahkeme Viyana uluslararası havaalanının genişletilmesini, yeni bir pistin neden olacağı karbon salımlarındaki artışın Avusturya’nın iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki taahhütleri ile tutarlı olmayacağı için engellemişti.  Avusturya’dan gelen karar, sadece Birleşik Krallık ve Fransa’daki havaalanı genişletmeleri konusundaki anlaşmazlıkları yansıtmıyor, aynı zamanda bütün dünyada mahkemelerin hükümetlerin küresel sıcaklıkları arttıracak planlarının durdurulması için adım attığının son örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Meslektaşlarım tarafından açılan ve bir dönüm noktası olan Hollanda iklim değişikliği davası, hükümetin karbon salımlarını önemli ölçüde azaltma emriyle sonuçlandıktan sonra, iklim değişikliği konusundaki eylemsizliğe meydan okuyan davalar Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya Pasifik bölgelerindeki mahkeme salonlarına da taşındı.  Bazı davalar karbon salımlarını azaltmaya yönelik politikaların yetersizliğini hedef alırken (ABD, Yeni Zelanda, Belçika ve İsviçre’deki gibi), diğerleri iklim için potansiyel olarak büyük felakete neden olabilecek bireysel projelere karşı duruyor (Norveç’te Kuzey Kutbu’nda yeni petrol çıkarma projelerine hükümetin izin vermesi durumunda olduğu gibi).

Artan sıcaklıkların halihazırda yaşamları ve yaşam alanlarını tehdit ettiği Pakistan’da bir mahkeme, hükümetin yetersiz iklim değişikliği politikası nedeniyle yaşam ve haysiyet haklarının tehdit altında olduğunu savunan bir çiftçi lehine karar verdi.

İklim değişikliği davaları, hükümetlerin, iklim sistemine her türlü tehlikeli müdahaleyi önlemek için sürekli tekrarladıkları ve yakın zamanda Paris Anlaşması’nda da onayladıkları sözleri yerine getirmeyi başaramadıkları bu zamanda oldukça değerli bir strateji. Salımları azaltma konusunda mevcut taahhütler, sanayi öncesi seviyelerin 3,2ºC üzerinde ısınmaya yol açacak. Bu, “2ºC’nin altında kalma” anlaşmasının oldukça üstünde ve çevremizde radikal değişikliklere yol açması bekleniyor.

Bu davalar, hükümetlerin vatandaşlarını öngörülebilir zararlardan korumakla yükümlü olduklarını vurgulamanın dışında, iklim değişikliği ile ilgili gerçeklerin kamu kayıtlarına geçmesini sağlama avantajına da sahip.  BM’de bilimsel raporların kabul edilmesi yoluyla hükümetler tarafından onaylanan bu gerçekler; iklim değişikliğinin gerçek olduğunu, insan faaliyetinden kaynaklandığını, dünyanın her bölgesini önemli ölçüde etkileyeceğini ve şimdi harekete geçmenin daha sonra harekete geçmekten daha uygun maliyetli olduğunu ortaya koyuyor.  Politikacılar için bu gerçekleri çarpıtmak işe yarasa da, mahkemede kendi konumlarını haklı çıkarmak için kanıt üretebilmek tamamen başka bir mevzu.

İklim değişikliği davalarının oluşturduğu siyasal ve toplumsal dalgalanmalar da muazzam düzeyde. Hollanda hükümeti mahkemenin kararına itiraz etse de, dava zaten ulusal politika oluşturma süreçleri ve kamusal tartışmalar üzerinde büyük bir etki yaratmıştı.

İktidarın bu uygulamalarından güç alan muhalefet milletvekilleri, yeni ve daha iddialı bir iklim değişikliği yasası teklifi hazırladı ve parlamenterlerin çoğunluğu, mümkün olan en kısa sürede kömürlü termik santrallerinin aşamalı olarak kaldırılması lehine oy kullandı.  Ayrıca, bu davalar bir sorun olarak iklim değişikliği konusunda eşi benzeri görülmemiş bir düzeyde toplumsal hareketlilik yarattı.

Bu davalar, acil ihtiyaç duyduğumuz ilerici iklim eylemi için güçlü araçlar. Mahkemeler, politika oluşturma süreçlerine gereksiz müdahaleden etmekten çok mevcut hukuk ve bilim uyarınca kararlar alıyor. Hükümetler, tehlikeli değişikliklerden kaçınmak için gerekli adımları atmadığı sürece, mahkemelerin politik eylemsizliklik konusunda hayati kontrol noktaları haline gelmeleri beklenebilir.