Wesley Morgan’ın The Conversation’da yayınlanan yazısından 350.org için Türkçe’ye çeviren: Balaban Cerit
Isınan dünyanın olumsuz etkilerine benzersiz şekilde maruz kalacak olan Pasifik ada ülkeleri, uzun süredir iklim değişikliğinin ön cephesi olarak görülüyor. Bu nedenle bu sorunu çözme mücadelesine önderlik yapmaları da şaşırtıcı değil.
Bu minik ülkeler, emisyonları azaltmaları için başlıca kirleticilere meydan okumaya kararlılar; bu yıl da, en büyük komşularının kömür ihracatını hedef tahtasına oturttular.
İlk kez bir Pasifik ada ülkesi, dünyanın iklim sistemine “tehlikeli müdahale”yi sınırlamayı hedefleyen küresel müzakerelerin başında yer alıyor. Geçtiğimiz hafta güney yarımkürede tanık olunan en güçlü tufanın yol açtığı yıkımın ilk yıl dönümünü hatırlayan Fiji, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) başkanlığını kullanarak bu meseleye dünyanın dikkatini çekmeye kararlı.
Bu durum Avustralya’nın başkenti Canberra’da sıkıntıya yol açıyor olmalı, zira Fiji’nin Başbakanı Voreqe Bainimarama, komşusunun iklim politikasına dair eleştirilerini sakınmayan biri. Bainimarama, Avustralya’yı, “benciller ittifakının” önde gelen bir üyesi olarak niteliyor ve bu ülkeleri, karbon kirliliğine yol açan endüstrilerinin geleceğine öncelik verip; çevreyi, hatta Pasifik ada ülkelerinin sağ kalmasını ikinci plana atmakla suçluyor.
Bainimarama’nın haklı olmadığını söylemek zor. Avustralya dünyanın en zengin ülkelerinden biri ve dünyanın en büyük kömür ihracatçısı. Bu ülke son on yılda fosil yakıtlarının en kirlisi olan kömür ihracatını iki misline çıkardı.
Avustralya, emisyonları azaltmak için kömür kullanımını frenlemek bir yana, yeni kömür madenlerine kamu ödenekleri sağlamayı ve kömürle çalışan yeni güç santralleri finanse etmeyi planlıyor.
Diplomatik bir zorluk
Avustralyalı diplomatlar yurtdışında kömürün itibarını artırmaya çalışıyor. Örneğin geçen yılın sonuna doğru yeni kurulan Asya Altyapı Yatırım Bankası’nı, çok yönlü finans akışının bölgedeki sözde “temiz kömür” kullanan güç santrallerine yönlendirilmesini sağlamak için ikna etmeye çalıştılar.
Avustralya’nın kömürü agresif bir şekilde öne çıkarması Pasifik ada hükümetlerini kızdırıyor. Bu hükümetler yeni kömür madenlerinin geliştirilmesine karşı defalarca küresel moratoryum çağrısında bulundu. 2015 Ekim ayında Bainimarama, Başbakan Malcolm Turnbull’a yönelik özel bir çağrıda bulunarak, “Avustralya’daki kömür rezervlerinin daha fazla geliştirilmesine karşı moratoryum ilan etmesini istedi.”
Avustralya’nın kömürü sürekli olarak öne çıkarması 2015 Paris Anlaşması’na tam anlamıyla ters. Bu anlaşma, küresel ısınmayı, sanayi devrimi öncesi sıcaklık ortalamasının 2°C üzerinde bir eşiğin çok altında tutmayı hedefliyor. Bu hedefi gerçekleştirmeye dair makul bir fırsat olabilmesi için, dünyanın kömür rezervlerinin büyük çoğunluğunun yerin dibinde bırakılması gerektiğine şüphe yok.
Fiji ve diğer Pasifik ada ülkelerinin 2017 Aralık ayında gerçekleştirilecek COP23 iklim müzakerelerinde Avustralya’yı yine hedef alacaklarından endişe edildiği için, Avustralya’nın çevre elçisi Patrick Suckling Şubat 2017’de ada başkentlerine gönderildi ve kendisine Avustralya’nın iklim değişimi alanındaki ‘sicili’ni pazarlama görevi verildi.
Düşük rakımlı mercan adalarındaki insanlara karbon emisyonlarının iyi bir şey olduğunu anlatma görevi verilen (Eskimolara buz satmanın 21.nci yüzyıldaki eşdeğeri sayılabilir) Elçi Suckling; Tuvalu, Samoa ve Fiji’yi ziyaret ettiğinde “temiz kömür”ün daha on yıllar boyunca dünyanın enerji karışımının bir parçası olacağını anlattı.
Belki de Suckling’in kömürün faydalarını anlatmaktan mutlu olmasına şaşmamak lazım. Zira Hindistan elçisi olarak önceki görevindeyken, Hint firması Adani’yi, Avustralya’nın Queensland eyaletinde yeni bir kömür madenine yatırım yapmaya teşvik etmişti. Suckling, 2014 Temmuz’unda, (tamamlanması durumunda güney yarımkürenin en büyük kömür madeni olacak olan) önerilen Carmichael madenini; “sıra dışı bir proje” olarak tarif etmişti.
Suckling’in ada turu ve kömüre verdiği destek, Pasifik sivil toplum kuruluşlarından ve kilise gruplarından büyük tepki aldı; bu kesimler elçiye açık bir mektup yazarak, emisyonları azaltma konusunda daha çok çaba sarf etmesi için Avustralya hükümetine çağrıda bulundular.
Kurtlar ve kuzular
Elçi Suckling Fiji’deyken, Avustralya’nın bu ülkeyle yakın bir şekilde birlikte çalışarak, 2017 küresel iklim müzakerelerinin başarılı olmasını sağlayacağını belirtmişti. Suckling aynı zamanda Avustralya’nın BM Yeşil İklim Fonu eş başkanlığı görevini oldukça öne çıkararak, yeni finans kaynaklarının Pasifik topluluklarının değişen iklime karşı direnç kazanmasına yardımcı olacağını ifade etmişti.
Bu sene Avustralya’nın eş başkanı olduğu Yeşil İklim Fonu’nun diğer başkanı da, önde gelen bir karbon ihracatçısı olmak gibi tartışmalı bir şöhrete sahip olan Suudi Arabistan. 2020 yılına kadar Avustralya’nın hem kömür hem de doğal gaz alanında dünyanın en büyük ihracatcısı durumuna gelmesi bekleniyor.
Bu gerçekleştiğinde, Avustralya’nın toplam karbon ihracatı, dünyanın en büyük petrol ihracatcısı olan Suudi Arabistan’ı geçecek.
Pasifik ada ülkeleri, kuzu kılığındaki kurtlardan çekiniyor. Hem Avustralya’nın hem de Suudi Arabistan’ın karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik küresel çabalara karşı tarihsel olarak ayak dirediklerinin gayet farkındalar. Örneğin, 1997 Kyoto Protokolü müzakereleri öncesinde Avustralya, Suudi Arabistan (ve diğer OPEC üyeleri) ve Rusya ile birlikte yavaş hareket eden azınlık ülkeleri olarak izole olmuştu.
Bunun ardından gerçekleşen iklim görüşmelerinde, Avustralya özel muafiyetlerde ısrar etti (bunlar daha sonra “Avustralya hükmü” olarak adlandırıldı). Bu muafiyetler sayesinde, fosil yakıtların tüketilmesinden kaynaklanan iç emisyonlar artarken uluslararası taahhütlerini karşılaması imkanlı oldu. Petrol ihracatını güvence altına almaya çalışan Suudi Arabistan uzun zamandır iklim müzakerelerini açıkça engellemekle suçlanıyor.
Pasifik ada hükümetleri, BM iklim müzakerelerinde Avustralya’nın kendi pozisyonlarını zayıflatmak için defalarca tekrarladığı girişimlere aşina. Gerçekten de Avustralya, küresel müzakerelerde her başlıca adımda, bölgenin önde gelen yıllık siyasi buluşması olan Pasifik Adaları Forumu’nda (PIF) veto gücünü kullanarak, küçük ve yoksul komşularının pozisyonlarını kendi lehine zorladı.
Örneğin 1997’de ada liderleri, emisyonları azaltmak için yasal açıdan bağlayıcı taahhütler de içeren küresel bir anlaşma çağrısında bulunan bir deklarasyon yayınlamak istedi. Ama dönemin Avustralya Başbakanı John Howard tarafından “itaat etmeye zorlandılar” ve deklarasyonun son hali yumuşatıldı.
2015 Paris Anlaşması için müzakerelerin öncesinde, Avustralyalı yetkililer yine Pasifik Adaları Forumu liderlerinin açıklamasının, küresel müzakerelerde Avustralya’nın pozisyonuna uygun olmasını sağlamak için çok uğraştılar.
En önemlisi, 2015 Forumunda İklim Değişikliği Konusunda Eyleme Dair Liderler Deklarasyonu’nda daha önce Pasifik ada liderlerinin yaptığı çağrılar tekrarlanmadı. Liderler daha önce, sanayi devrimi öncesi sıcaklık ortalamasının 1,5°C üzerinde bir eşiğin altına inilmesi için küresel bir anlaşma çağrısı yapmışlardı.
Pasifik ada ülkeleri, bu 1,5 derecelik eşiğin ötesinde gerçekleşecek bir ısınmanın; Kiribati, Tuvalu ve Marshall Adaları gibi bölgedeki düşük rakımlı ülkelerin yok olmasına neden olabileceğini savunuyor.
Yaşamsal bir rol
Fiji, 2015 Paris Anlaşması’nda kazanılan hızı sürdürmek için UNFCC başkanlığını kullanmaya kararlı. Diplomatik çevrelerde bir dönüm noktası olarak görülen bu anlaşma, karbon emisyonlarını azaltma konusunda paylaşılan bir siyasi taahhütü temsil ediyor.
Ancak küresel iklim müzakereleri şu anda önemli bir dönemeçte. Yetkililer anlaşmaya eşlik edecek kurallar kitabını hala tamamlamak için çalışıyorlar; bu anlaşmaya göre gerçekleşecek ilk küresel taahhütler de önümüzdeki yıl verilecek.
Taahhütlerin iddialı ve şeffaf olması yaşamsal öneme sahip. Kirletici ülkelerin, sera gazı emisyonlarını hızla, felaket düzeyindeki ısınma oranları kalıcı hale gelmeden önce azaltmaları gerekiyor.
Sıfır emisyona sahip bir küresel ekonomiye zorunlu geçiş için uluslararası toplumu ikna etmede Pasifik ada ülkelerine özel bir rol düşüyor. Daha şimdiden “Pasifik COP”u olarak adlandırılan COP23’te dünyanın gözleri ada liderleri üzerinde olacak; düşük rakıma sahip Pasifik adalarının bir geleceğinin olabilmesi için neler yapılması gerektiğini vurgulama fırsatına sahip olacaklar.
Ama önce inatçı komşularının eylemlerini öne çıkarmaya devam etmek ve Avustralya’nın “iklim diplomasisinin” kendilerine ket vurmasından kaçınmak durumundalar.