Adele Peters’in fastcompany.com‘da 3 Mart’tta yayınlanan yazısını 350 Türkiye çevirisi olarak paylaşıyoruz.
(Görsel: kaynak görselleri : ktsimage/istock ve NASA / Goddard Space Flight Center)
Koronavirüs’ün günlük yaşam pratiklerimizi önemli ölçüde değiştirdiği uzaydan görülebiliyor. Virüsün yayılmasını engellemek için yüz milyonlarca insanın karantinaya alındığı Çin’de, uydu fotoğrafları, iş hayatının sekteye uğraması sebebiyle hava kirliliğini nasıl ortadan kalktığını gösteriyor. ABD’de, koronavirüs vakalarının sayısı hızla arttıkça şirketler, çalışanlarından evden çalışmalarını ve konferansları iptal etmelerini talep ediyor. Okullar dersleri iptal ediyor. İtalya’da büyük karantina devam ediyor. Değişiklikler, durumun bir acil halk sağlığı vakası olduğunun tanınmasıyla aniden gelişse de hastalığın grip gibi kalıcı ve devam eden bir sorun olma ihtimali bulunuyor.
.@NASA and @ESA detected this dramatic drop in China's nitrogen dioxide airborne pollution just one month after lockdown measures were set in place to minimize further #coronavirus infections.
Read more via @business: https://t.co/QQPuxjwjZR pic.twitter.com/dPQpdyjIBq
— Bloomberg Originals (@bbgoriginals) March 1, 2020
Çin’de koronavirüs kaynaklı karantina ardından hava kirliliği düşüşünü gösteren uydu görüntüleri
Tepkinin ölçeği başka bir soruyu gündeme getiriyor: Dünya iklim krizine benzer bir aciliyet duygusu ile tepki verse nasıl olurdu? Koronavirüs’e karşı verilen tepki olması gerektiği kadar hızlı yapılmamış olabilir; Çin hükümeti daha hızlı hareket etmiş olsaydı belki de virüsün diğer ülkelere yayılması engellenebilirdi. Ve aynı zamanda Çin hükümetinin otoriter taktikleri dünyanın geri kalanında taklit edilmemeli ve uygulanmamalı. Ancak dünyanın dört bir yanında hükümetler ve yurttaşlar günlük alışkanlıklarını hızla değiştirmekteler. İklim krizi için ise aynı durum söz konusu değil.
İklim krizine karşı savunuculuk faaliyetleri yürüten 350.org’den May Boeve de konu hakkında “Çok kısa bir süre zarfında hükümetlerin harekete geçebileceğini ve insanların davranışlarını değiştirebileceğini gördük” diyor. “Ve iklim hareketinin hükümetlerden ve insanlardan yıllardır farklı bir tehdit türü olan iklim krizi karşısında yapılmasını talep ettiği de tam da bu ancak bu konuda yeterli bir eylem göremiyoruz. İçinden geçmekte olduğumuz acil durum, bunu yapmanın mümkün olduğunu ve bu tür bir kaynak seferberliğinin kısa sürede gerçekleşmesinin mümkün olduğunu gösteriyor. Bu anlamda cesaret verici bir tarafı var. Ancak biz zaten bunun yapılabileceğinden hiç kuşku duymadık. Soru iklim krizine karşı bu tip bir hızlı değişim için siyasi irade gösterip gösteremeyeceğimiz”.
İki durum arasında da benzerlikler bulunuyor : Her iki durumda da, bilimsel topluluk ne yapılması gerektiği konusunda net uyarılar sunmakta ve her ikisi de halk sağlığını içeriyor. İklim değişikliği hali hazırda sıcak hava dalgalarıyla ve diğer felaketlerle öldürüyor; aynı zamanda gıda ve su kıtlığını daha da kötüleştiriyor ve yüz milyonlarca insanın yerinden olmasına sebep olacak. İklim değişikliğine büyük katkıda bulunan aynı kirleticiler de her yıl milyonlarca insanı öldüren hava kirliliğine neden olmakta. Sıtma ve dang humması gibi hastalıkların sivrisineklerin yeni bölgelere ulaştıkça yayılması muhtemel. Ve koronavirüste olduğu gibi, az kaynağa sahip bölgelerde yaşayan insanlar, iklim değişikliğinden en çok etkilenen insanlar durumundalar. “İklim değişikliği aynı zamanda en savunmasız olanı en kötü şekilde etkiliyor” diyor Boeve. “Bu bakımdan benzer bir durumu görebiliyoruz: nasıl yaygınlaştığını, tepkilerin nasıl olduğunu ve eşitsiz durumda olanların durumuna nasıl cevap veremediğimizi gözlemleyebiliriz”
#Koronavirüs hakkında temel nokta: Biyoloji gerçek#İklimKrizi hakkında temel nokta: Fizik gerçek
Bunları çeviremezsin, taviz vermelerini sağlayamazsın. Hakikate saygı göstermelisin. https://t.co/oVK7e0ORKc
— 350 Türkiye (@350turkiye) March 11, 2020
Şayet dünya iklim değişikliğine, koronavirüse -bilimin gerekliği olduğunu söylediği aciliyet seviyesindeki gibi- tepki veriyor olsaydı, durum çarpıcı bir şekilde farklı olurdu.“ Aynı anda çok farklı gelişmelerin olduğunu görürdük” diyor Boeve.
Hükümetler, yenilenebilir enerjiyi yaygınlaştırmaya yönelik altyapı çalışmaları için gerekli fon kaynaklarını yaratmış durumda olurdu. “Yenilenebilir enerji halihazırda yeterince ucuz ve mevcut durumda, ancak her yerdeki insanların temiz enerjiye ulaşması için düzenleyici sistemlere hükümetlerin büyük yatırımlar yapması gerekiyor” diyor Boeve ve ekliyor :”Şayet iklim krizine karşı gerekli aciliyet seviyesinde tepki veriyor olsaydık, insanları fosil yakıtların bağlı olduğu şebekelerden temiz enerji şebekelerine geçirecek acil durum paketlerini görüyor olurduk.”
Kontrol edilemeyen yangınlar ve aşırı seller ardından yardımlar değişen iklimin rolünü kabul ediyor olurdu. Kentlerde, kalkınma kuralları düşük karbonlu inşaat gerektirecek şekilde değişirdi. Çiftlikler yenileyici tarıma geçerdi. Havayolu sektörü koronavirüs sebebiyle nasıl zor durumda kalıyorsa bazı sektörler gerçek etkilerle karşı karşıya kalırdı. “Muhtemelen ekonomimiz içinde büyümeye devam eden petrol, kömür ve gaz sektörlerini görmüyor olurduk” diyor Boeve. “Bu endüstrilerde çalışanları da destekleyecek yöntemler bulmak zorunda olurduk.”
“Ne yapmamız gerektiğini açık bir şekilde biliyoruz. Bu yüzden oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşebilecek farklı şeylerden bahsediyoruz” diyor Boeve: “Ve bu inanılmaz bir durum. Ancak bu geçişte halk sağlığı acil durumuyla ilgili önemli durum, halk sağlığı acil durumunda yapmamız gerekenleri söyleyen halk sağlıkçılarına güveniliyor olması. Ne yapılması gerektiğini söylemeye hazırlar ve karar alıcılar da buna göre harekete geçiyor. İklim değişikliğiyle ilgili de durum benzer. İklim kriziyle ilgili politikalar mevcut, taslak olarak hazır. Ancak bu politikalar yasalaşmayı beklemede.”
Giderek artan sayıda kent ve ülke resmi olarak iklim acil durumu ilan etti. Bazı yerler, geri kalandan daha hızlı hareket ediyor. Ancak hareketlenmeye genel olarak bakıldığında, koronavirüse verilen tepkiye benzemiyor. Bu durumun kısmen sebebi, iklim değişikliğine bağlı olarak her yıl meydana gelen ve giderek artan felaketlere rağmen iklim değişikliği hala biraz uzak bir sorun gibi algılanyor. Bir diğer bariz zorluk ise iklim krizinde, dünyanın kararlı bir şekilde hareket etmesi durumunda güçlü şirketlerin kaybedecekleri çok şey olması.
“Kök salmış güç ve statükoda ısrar etmek iklim değişikliğini koronavirüs krizinden ayıran şey.” diyor Boeve. “Bu durum karşısında birçok insan değişim için çalışıyor ve değişimi gün geçtikçe görüyoruz. Örneğin, fosil yakıt şirketlerinden (iktidar sahiplerinin) bağış almasını siyasi olarak meşrulaştırmanın giderek zorlaştığını görüyoruz.”