Türkiye’de son dönemde öne çıkan konu başlıklarından biri de cep yakan elektrik faturaları ve elektriğe gelen zamlar. Yüksek faturaların arkasındaki temel sebepleri anlamak için ise, Türkiye’deki elektrik üretimi kompozisyonunu yakından incelememiz gerek.

Türkiye’de 2021 yılında elektrik:

  • %33’ü Fosilgazından (doğalgaz)
  • %17’si ithal kömürden
  • %17’sini hidro elektrikten,
  • %17’sini yenilenebilir kaynaklardan
  • %15’i yerli kömürden
  • %1’i ise diğer kaynaklardan sağlanmış.


Diğer bir deyişle Türkiye’nin elektrik üretiminin 3’te 1’lik kısmını eşit bir şekilde hidroelektrik ve yenilenebilir enerji, bunun dışında kalan 3’te 2’lik kısmını ise fosil yakıtlar oluşturmakta. Fosil yakıt kaynaklı elektrik üretiminin yarısı ise döviz bazlı emtialar olan fosil gazı ve ithal kömür kaynaklı.

Durum böyle olunca, cep yakan faturaların sebebini artan ve artmaya devam eden üç nedene bağlayabiliriz:

1- Artan Küresel Emtia Fiyatları:

Pandeminin etkisiyle düşen emtia fiyatları küresel talepteki toparlanma ile birlikte 2021 yılının ikinci yarısından itibaren tarihi zirvelere ulaştı, kömür ve fosil gaz maliyetlerindeki bu artışlar bizi de etkiledi.

2- Artan Dolar/Türk Lirası Kuru:

Emtia fiyatlarındaki artışlara USD/TL kurundaki artış da eklenince artışlar Türkiye özelinde katmerlenmiş oldu ve faturalara bir artış nedeni daha eklendi.

3- Artan Kuraklık:

Son 20 yılın en kurak senesi olan 2021 yılında hidro ve yenilenebilirin toplamdaki payı azaldı. Kuraklık ve artan elektrik talebini fosil gaz santralleri daha fazla üretim yaparak kapattı. Daha fazla fosil gaz ise daha fazla dövize bağlı ithalat anlamına gelmekte.



Dolayısıyla elektrik fiyatındaki artışlardan ancak, herhangi bir fosil yakıt ya da döviz bazlı emtia bağımlılığı olmayan yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi ile kurtulabilirdik.

Oysa sadece son 10 yılda ortalama 40 milyar dolar enerji ithalatına harcadık, enerji politikamızda önceliği fosil yakıtlara verdik. Bu fosil yakıt bağımlılığı ise hem cebimizi hem de iklim krizini derinleştirerek evimizi yakmaya devam ediyor.

Kriz(ler) daha da katmerlenmeden bir an önce enerjide yeşil ve adil dönüşümü başlatmamız gerekiyor. Enerji dönüşümü biraz zor gözükse de iyi haber bunun mümkün olduğu.

‘‘Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030’’ raporu mevcut kömür teşviklerinin kaldırılması ve ‘‘kirleten öder’’ ilkesi çerçevesinde karbon emisyonunun fiyatlandırılması ile en geç 2030 yılına kadar kömürden çıkışın mümkün olduğunu ortaya koyuyor.

Kömüre verilmekten vazgeçilen teşvikler, ve kirletenin ödediği toplam karbon maliyeti ile sağlanacak tasarrufla, dönüşümün faydalarının tüm toplumca paylaşılacağı, kimsenin mağdur olmayacağı planlamalara da kaynak ayrılabilir.



Ama eğer mevcut elektrik senaryosu devam ederse 2053 karbon nötr hedefine ulaşmak çok zor bir ihtimal haline gelecek.

İçinden geçtiğimiz küresel yakıt-fiyat krizi ve cep yakan faturaları göz önüne alırsak kömürden çıkılması, enerji güvenliği ve yerlilik hedeflerini sağlamak için hayati bir öneme sahip.

Elektrik üretiminde güneş ve rüzgar enerjisine öncelik vererek pekala hem dışa bağımlılığımızı azaltabilir, hem cebimizi hem de yeryüzünü ferahlatabiliriz.