Yazar: Baran Alp Uncu 

İklim krizi doğal yaşam alanlarının, biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin kaybını hızlandırıyor. Aynı zamanda karbon yutaklarını da kaybediyoruz ve bu kayıp iklim krizini de derinleştiriyor. Hali hazırda kendi kendini besleyerek büyüyen bu sorun fosil yakıtların çıkarılması ve yakılmasıyla durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.

Fosil yakıt lobisinin iddia ettiğinin aksine, fosil yakıt üretiminin yarattığı yıkım yerel, sınırlı veya kısa vadeli değil. Aksine, fosil yakıtlar uzun ömürlü ve yaygın tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Büyük ölçüde fosil yakıt kaynaklı iklim krizinin bitki ve hayvan yaşamı üzerinde yarattığı ciddi risklerden bahsetmiyoruz bile: sıcaklık artışları, kurak alanların genişlemesi, okyanusun asitlenmesi…

Ve bugün fosil yakıtların yerin altından çıkarılması zorlaştıkça, sektör zengin biyoçeşitlilik ve dünya mirası koruma alanlarına doğru sızıyor.  1 2 3 4

  • 229 Dünya Mirası alanından 70’i (%31’i) 2015 itibariyle aktif veya bekleyen fosil yakıt çıkarma faaliyeti tehdidi altında
  • 2011 yılı itibariyle Sahra altı Afrika’daki 33 Dünya Mirası Alanı’nın %27’sinde petrol ve gaz imtiyazları verildi.
  • Amazon Biyomu’nun %15’i 2016 itibariyle madencilik ve fosil yakıt projeleri tehdidi altında.

Ekvador Amazonu’nda 7 Nisan 2020’de gerçekleşen petrol sızıntısı temiz su kaynaklarını hala tehdit ederken, bölgedeki vahşi yaşamı ve yerli halkı da etkiliyor.

Biyoçeşitlilik kaybı, geçim kaynakları ve kültürleri doğal kaynaklara ve doğal alanlara bağlı olan yerel halkların ve yerli toplulukların hakları ve refahıyla da doğrudan ilgilidir. Örneğin, Amazon’da yaşayan 600’den fazla yerli topluluk yüz kadar gaz ve petrol proje sözleşmesinin tehdidii altında yer alıyor.

Bu durumu engellemek için çeşitli biyoçeşitlilik koruma mekanizmaları mevcut; ancak, bu mekanizmalar büyük ölçüde işletilmiyor. Buna ek olarak, çoğu zaman bu mekanizmaların teknik ve merkezi şekilde tasarlanandığına, yerel toplulukları süreçten hariç tuttuğunave şirketlere kanunların etrafından dolaşması için çok sayıda fırsat tanıdığına şahit oluyoruz.  Öte yandan, yerel halkın katılımını, geçim kaynaklarının korunmasını ve sadece insanlar tarafından çizilen koruma sınırlarına kısıtlı kalmayan bütüncül yönetim yaklaşımları da mevcut ancak bu yaklaşımların maalesef gerçekte çok az uygulandığını görüyoruz.

Tam da bu nedenle yerel örgütlenmeleri güçlendirmek ve biyoçeşitlilik ve iklim adaleti dayanışma ağları yoluyla bilgi ve kaynak akışını sağlamak büyük önem teşkil ediyor. Ayrıca koruma alanları için karar mercilerine yönelik izleme – denetleme faaliyetleri yürütecek ve baskı unsuru oluşturacak bölgeler arası ve ulus üstü savunuculuk ağlarını geliştirmeye devam etmeliyiz.

Biyoçeşitliliğin sadece fosil yakıtların yakılması ve iklim krizi ile tehdit altında olmadığını unutmadan fosil yakıt üretim sürecinin 3 ana aşamasının nasıl risk faktörü oluşturduğunu görmek önem teşkil ediyor:

Arama faaliyetleri, keşif için kuyuların açılması, bölgenin incelenmesi, altyapı kurulumu, yeni yolların inşası ve habitat dönüşümüne ve gürültü kirliliğine sebep olan karasal sismik araştırma hatlarının kurulması anlamına gelir. 

Ekstraksiyon / çıkarma faaliyetleri arasında doğrudan tehlikeler barındıran petrol sondajı, gaz sondajı, kömür madenciliği, katran kumu madenciliği ve hidrolik kırma yer almaktadır. Yol açtıkları tehlikeler şunlardır: Su kaynaklarının aşırı kullanımı ve kirlenmesi, kontaminasyon, ormansızlaşma, arazi bozulması, gürültü kirliliği, hidrolojik değişiklikler ve hava, ışık ve gürültü kirliliği. 

Ulaşım / taşıma faaliyetleri, fosil yakıt sızıntıları gibi felaketleri tetikleyebilecek yol ve boru hatları inşası gibi ulaşım altyapısının geliştirilmesini içermektedir.

Sundarbans sakinleri, UNESCO miras alanı, biyoçeşitlilik bakımından zengin bölgelerinde Rampal kömürlü termik santralini istemiyor

Biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin korunması, aşağıdan yukarıya, yerel ötesi, çok merkezli bir yaklaşıma dayanmalı ve yerel halk ve yerli topluluklar karar alma süreçlerinin bir parçası yapılmalıdır. 

Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü’nde, biyoçeşitliliğin ve ekosistemlerin korunmasına ve bunun için için fosil yakıtların kademeli olarak sönümlenmesine yönelik ekosistem temelli, toplulukları ön planda tutan ve toplumsal cinsiyete duyarlı bir şekilde hareket etmek kritik önem taşıyor. Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü’nü kutlarken, yerli topluluklar için, yeryüzü için, bütün canlılar için hep birlikte fosil yakıtlara karşı sesimizi yükseltmemiz gerekiyor.