Akçaova…
Salihpaşalar…
Paşapınar…
Bayır…
Kafaca…
Bahçeyaka…
Gökpınar…
Çaybükü…
Bozöyük…
Bağyaka…
Kapubağ…
Yeşilköy…
Şahinler…
Yeniköy…
Eskihisar…
Bencik…
Köklük…
Yeşilbağcılar…
Turgut (Leyne)
Zeytin…
Gökyedik…
Kırık…
Turgutlar…
Hacıveliler…
Hacıbayramlar…
Hisarardı…
Yava…
Kultak…
Alatepe…
Kalem…
Pınarköy…
Dereköy…
Çakırköy…
Yoğunoluk…
Bayırköy…
Gürceğiz…
Bağadamlar…
Karaağaç…
İkizköy…
Kayadere…
Çamköy…
Karacahisar…
Pınararası…
Alaçam…
Söğütcük…
Kısırlar…
Balcılar…
Çiflikköy…
Tam 48 köy…
Binlerce insan…
Bir o kadar hayvan…
Milyonlarca çicek…
Bir o kadar hayat…
Asırlık zeytinler…
Tarihi camiler…
Antik tapınaklar…
Şimdi kuşatma altındalar…
Yakında yerle bir edilecekler…
Emmi teyzenin Alakız’ı artık süt vermeyecek…
Horozlar ötmeyecek…
Keklikler gak gak gubarak demeyecek…
Arılar bal yapmayacak…
Dağlar kekik kokmayacak…
Yemyeşil bir cennet kapkara bir cehenneme dönecek…
Muğla burası…
Denizin, güneşin, bereketin yuvası…
Nice uygarlıklara beşik oldu bu topraklar…
Karialılar, Hititler, Frigler, Lydialılar…
Dorlar, İonlar, Persler…
Nice savaşlar gördüler…
Nice kuşatmalar atlattılar…
Nice yenilgiler, zaferler tattılar…
Ama hiç böylesi korkunç, böylesi vahşi, böylesi gaddar bir istila ile karşı karşıya kalmamışlardı…
Muğla’yı istila eden bu düşmanın adı, kapitalizm…
Karl Marks der ya…
“Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” diye…
Düşmanın yaptığı bu işte…
Zehir saçan termik santrallere kömür çıkarmak için ağaçları kesiyorlar…
Köyleri boşaltılarlar…
Yuvaları yıkıyorlar…
Yaşamı bile yok ediyorlar…
Ve asla doymuyorlar.
Muğla’da bir değil tam üç termik santral var.
Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy…
İnsanı, hayvanı, çiceği, ormanları kavurdular…
Tarlada tütün, ağaçta zeytin kalmadı…
Kanser yüzlerce can yaktı…
Astım olmayan ev halkı yok…
Ama hala doymadılar…
Şimdi iki tanesi daha kapıda…
Kırıkköy ve Karacahisar…
İki yeni termik santral demek…
Daha çok kömür demek…
Daha çok zehir…
Daha çok hastalık…
Ve daha çok ölüm demek…
Neyse ki, ölümün çığlığını duyanlar var…
Bu kara kuşatmaya karşı koyanlar var…
Direniyorlar…
“Muğla’nın erkeği de efedir, kadını da” derler…
Kadın, erkek direniyor köylüler…
Direniyor Tayyibe Demirel Ana…
Doğma büyüme Turgutlu…
İki çocuklu, iki torunlu…
65 yaşında direniyor…
“Almayın mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.” diye, diye…
Direniyor köylüler…
Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma…
Ve Ümmihan…
Bağırıyor avazı çıktığı kadar…
“Şirketler kazansın diye halkınızı satıyorsunuz!”
Ve Hüseyin…
Ve Bahtiyar…
Kadın erkek, nine torun direniyorlar…
Direniyorlar doğalarını korumak için…
Güneşe…
Havaya…
Suya…
Ormana…
Kısaca yaşama doymak için…
*. *. *
Nazım Hikmet der ya…
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim…
Akar suyun
Meyve çağında ağacın,
Serip gelişen hayatın düşmanı…
..
Bursa’da havlucu Recep’e,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman,
Fakir köylü Hatçe kadına,
Irgat Süleymana düşman,
Sana düşman, bana düşman,
Düşünen insana düşman…
Vatan ki bu insanların evidir,
Sevgilim, onlar vatana düşman.
*. *. *
Serip gelişen hayatın düşmanlarına karşı birleşin…
Muğla için direnenlere destek verin…
Tabii yaşamak istiyorsanız…
(Sedat Kaya, Datça)
29 Haziran 2017