COVID – 19 krizi, iklim krizi, ekonomik kriz derken krizler çağında bu sefer kapıyı savaş çalmakta. Yaşadıklarımız, fosil yakıtlarla gücüne güç katanların, fosil yakıt kaynakları ile diğer ülkeleri kendine bağımlı kılanların nasıl pervasızca davranabileceklerini bir kez daha gösteriyor.

İklim Hareketi Ağı’nın Avrasya Koordinatörü Olha Boiko da, Rusya’nın Avrupa Birliğine yönelik baskı kaynakları içerisinde özellikle fosil yakıtlar olduğunu belirtiyor.

Zira, Avrupa Birliği enerji üretiminde %41 oranında Rusya doğalgazına bağımlı. Bu da iklim krizinde gelişmiş sanayi ülkesi olarak tarihi sorumluluğu olan Rusya’nın, aynı zamanda fosil yakıt ekonomisine katkı sağladığı için ekonomik sorumluluğu olduğunu da gösteriyor.

Rusya örneği bize tarih boyunca fosil yakıt bağımlılığı ile çatışmaların birbiri ile ilişkili olduğunu ve birini durdurmadan diğerini durduramayacağımızı tekrardan hatırlattı.



IPCC’nin yani Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin binlerce bilimsel makaleyi inceleyerek ulaştığı sonuç ise bizlere acil eylem çağrısı yapmakta. ‘İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık’ raporu, çoğu fosil yakıt kaynaklı iklim değişikliğinin insanlığa ve gezegene yönelik açık bir tehdit olduğu veriler ile kanıtlanıyor.

Biliminsanları bu acil tehdite karşı artık geç hareket etmenin, zaten oldukça kısa olan çözüm süresini, daha da hızlı bir şekilde kısalttığını belirtiyor.

Güvenli ve yaşanabilir bir gelecek için gerekli özellikler, iklim değişikliği devam ettikçe ve geri dönülmez bir şekilde bozulma riski ile karşı karşıya. Bu sorunlarla yüzleşmemek ise, geleceğin bireyleri için uyumu zor bir gezegen anlamına geliyor. 

Bununla beraber rapor, doğanın potansiyel gücü hakkında önemli bilgiler sunuyor. Doğal alanların yeniden canlandırılması sadece iklim risklerini azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda insanların yaşam kalitesini de artıracak güce sahip.

Zarar görmüş ekosistemlerin tamiri ile Dünya’daki toprak, tatlı su ve okyanus habitatlarının %20 ile %50’sinin koruma altına alınması, doğanın karbon tutma kapasitesini artırarak, sürdürülebilir bir dengeye doğru ilerlemeyi sağlayacaktır.

Raporda aynı zamanda İklim Direnç Gelişimi çerçevesi içinde bakıldığında da şu anki ısınma seviyelerinin sorunlu olduğu belirtiliyor. Bu çerçeve içerisinde ülkelerin iklim değişikliği ile ne şekilde mücadele edeceği, gelişirken ne şekilde zararları azaltabileceği şeklinde bilgilere ulaşılabiliyor.

Bununla beraber İklim Direnç Gelişimi, küresel ısınma 2°C’yi aştığı zaman bazı bölgelerde imkansız hale gelecek. Bu durum, adalet ve eşitliğe odaklanan acil iklim politikaların önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Biliminsanlarına göre ancak bu politikalara yeterli bütçe ayrılması, iklimden en fazla etkilenecek bölgelere teknoloji transferi, politik bağlılık ve partnerlik ile daha etkili bir iklim değişikliği uyum çerçevesinin kurulabilir ve sera gazı emisyonları azaltılabilir.

Kaynaklar: CANEECCA, Stockholm Resilience Centre