Endişelerimiz, korkularımız baki ancak ilerleme kaydediyoruz: Bu karmaşadan kurtulmak için önümüzde açık bir yol var. COP28’de ilk kez “fosil yakıtlardan uzaklaşma” 2023 BM İklim Görüşmelerinin nihai sonuçlarına dahil edildi ve 100’den fazla ülke 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjinin üç katına çıkarılmasını ve enerji verimliliğinin iki katına çıkarılmasını destekledi.
Ancak biliyoruz ki fosil yakıt endüstrisi ile siyasi ve ekonomik çıkarları olanlar, bu yola karşı çıkmak ve her zamanki gibi işlerine devam etmenin bir yolunu bulmak için çok çalışıyorlar. Aslına bakılırsa, para ve nüfuz, özellikle Afrika, Güney Amerika ve Asya’nın bazı bölgelerindeki ülkelerde, çoğu için hala kanıtlanmamış, pahalı ve inşa edilmesi karmaşık teknolojiler gibi tehlikeli dikkat dağıtıcı unsurları devreye sokarak ilerlemeyi yavaşlatmak için kullanılıyor.
İşte COP28 sırasında duyduğumuz ve Paris Anlaşması doğrultusunda sıcaklıkları 1.5C’de tutma konusunda gerçek bir şansımız olması için çürütmemiz gereken birkaç terim.
Karbon Yakalama ve Depolama (KYD)
Bu yöntemle karbondioksit kirliliğini atmosfere ulaşmadan önce yakalayarak ve daha sonra yeraltına gömerek fosil yakıtların yakılmasının iklim üzerindeki etkisini azaltan bir teknoloji olduğu iddia edilmektedir. Ancak fosil yakıt endüstrisinin söylemediği şey, bu teknoloji için dünya çapında kapasitenin, fosil yakıtlardan yılda salınan miktarın %1’inden daha azına eşdeğer olduğudur.Çalışmalar ayrıca salımları azaltmak için KYD’ye bağlı kalmanın hükümetlere, ağırlıklı olarak yenilenebilir enerjiye dayalı bir rotadan 30 trilyon dolar daha pahalıya mal olacağını göstermiştir.
Örneğin, petrol devi Exxon,web sitelerinde karbon yakalama çabalarına yer veriyor ve kendilerini “karbon yakalama ve depolamada küresel lider” olarak adlandırıyor.Ama aynı zamanda kendileri küresel salımlardan en çok sorumlu 10 şirketten biri. Yakaladıkları toplam karbon miktarı ve “düşük karbon” projelerine yaptıkları yatırım, milyarlarca dolarlık karlarının %5’inden az..
Ve sorunlar bununla da bitmiyor. Bugüne kadar yakalanan karbonun %81’i, daha fazla petrol çıkarmak için yakalanan karbonun toprağa pompalanması yoluyla mevcut kuyulardan daha fazla petrol çıkarmak için kullanıldı. Halihazırda, KYD’nin bir kısmı da ağaç ekimi yoluyla gerçekleştirilmekte; bu işlemin yükü genellikle Küresel Güney’e düşmekte. Küresel Güney’deki bu ülkeler iklim krizine neden olacak çok az şey yapmış olsalar da tepeden inme bu tip ağaçlandırma yöntemleri gıda sistemleri ve arazi çatışmaları üzerinde baskı oluşturmakta.
Yakmaya devam edilmesine izin veren herhangi bir şey, temelde ihtiyacımız olan değişim ölçeğinde değil ve bozuk ve çıkarcı bir sistemi ayakta tutmak için kullanılıyor. KYD gibi tehlikeli dikkat dağıtıcılar, iflas eden fosil yakıt endüstrisinin ömrünü uzatma riski taşımakta ve herkes için tam, hızlı ve adil bir enerji geçişi için gerçekçi bir çözüm sunmamaktadır.
Emisyon Azaltması (Emissions abatement), Karbon Nötr ve Karbon Kredisi
Bu terimler salımları tamamen kesmeyi değil, azaltmayı ima etmektedir. Ayrıca, hâlâ kanıtlanmamış, maliyetli ve hatta bazen zararlı yöntemlere, örneğin yeniden ağaçlandırmaya, atıfta bulunuyorlar. Şirketler salımlarını gerçekten azaltmak yerine, saldıkları karbonun ağaç dikmek gibi başka bir şeyle “dengelendiğini” iddia ederek “net sıfır hedeflerine” ulaşabilmektedir.
Bu yöntem, fosil yakıt çıkarma ve yakmanın olumsuz sosyal ve çevresel etkilerini ele almakta başarısız olmakla kalmayıp, bu projeler aynı zamanda toplulukları yerinden etmekte, arazi çatışmalarını şiddetlendirmekte, gıda sistemlerini bozmakta ve biyoçeşitliliğe zarar vermektedir.
Bilim net: Salımları azaltmak yeterli değil. Bu yöntem ve teknolojiler ucuz ve ölçeklenebilir olsaydı dahi ve yağmacı ve sömürgeci uygulamalara sebep olmasaydı bile, fosil yakıt salımlarını sadece azaltmak gibi bir lüksümüz yok. Yenilenebilir enerji geçişini önceliklendirmemiz gerekmekte. Fosil yakıtlardan tamamen vazgeçmediğimiz sürece, gezegeni güvende tutmak için ihtiyaç duyduğumuz hedefe ulaşamayacağız.
Nükleer enerji
Nükleer enerji santrali gibi yüksek ölçek enerji teknolojileri milyarlarca dolar peşinat gerektirir, yapımı ortalama 8 yıl sürer ve atık yönetimi yapmak oldukça zordur.
Japonya’da 2011 yılında meydana gelen Fukushima Daiichi nükleer felaketinin etkilerini hala yaşamaktayız. Bu felaket 150.000’den fazla insanın tahliye edilmesine ve yerinden edilmesine, pek çok kişinin radyoaktiviteye maruz kalmasına, toprak ve suyun kirlenmesine, astronomik temizlik ve radyoaktif atık maliyetlerine, tarım ve balıkçılık geçim kaynakları üzerindeki etkilere yol açtı – liste uzayıp gidiyor. Nükleerde işler ters gittiğinde çok ama çok ters gider.
Ayrıca nükleer, merkezi teknoloji, yönetim ve karar alma süreçlerini kullanarak güç dağılımını az sayıda kişinin elinde yoğunlaştırmaktadır.
İstediğimiz dünyayı inşa ederken, yenilenebilir enerji altyapısının mülkiyetinin ve kontrolünün özel tekellerden giderek artan bir şekilde topluluklara, kamu sektörüne veya küçük ve orta ölçekli işletmelere devredilmesi gerekiyor. Böylece elektriğin tüketileceği yere yakın bir yerde üretilmesine olanak tanıyarak topluluklar ve çalışanlar, gelişmiş enerji erişiminden ve yönetimden doğrudan faydalanabilir.
Bizi zamanında olmamız gereken yere ne ulaştırabilir?
Tam olarak ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.
Fosil yakıt endüstrisi bile fosil yakıtlardan tamamen vazgeçip halihazırda güvenliği kanıtlanmış, herhangi bir fosil yakıt tesisinden daha ucuz ve ölçeklenebilir olan rüzgar ve güneş gibi merkezi olmayan yenilenebilir enerji çözümlerine geçmemiz gerekiyor.
Ve bozuk bir sistemi başka bir tanesi ile değiştirmemeliyiz.
İklim krizinin ön saflarında yer alanlar için, yenilenebilir enerji kaynaklarını güçlendirmek amacıyla zengin ülkelerin Afrika, Latin Amerika ve Asya’nın bazı bölgelerindeki ülkelere mevcut seviyelerin yedi katı fazla yatırım yapması ve bu ülkelerin borçlarının silinmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerji çözümlerini yaygınlaştırdığımızda, hammadde ve madenlere olan talep kaçınılmaz olarak artacaktır. Bunlar için sadece demokratik ve şeffaf düzenlemelere ihtiyacımız yok, aynı zamanda ilerlerken bu malzemelere olan ihtiyacı azaltmalı ve daha az gerekli olan üretim biçimlerini küçültmenin yollarını keşfetmeliyiz.
Özetle; merkezi olmayan ve toplum tarafından yönetilen rüzgar ve güneş teknolojilerinin yaygın olarak benimsenmesini teşvik eden ve destekleyen politikaları savunmamız gerekiyor. Ayrıca, yenilenebilir enerji, enerji depolama ve enerji verimliliği ölçümleri için büyük yatırımlara ihtiyacımız var. Bu çözümler çeşitlendirilmiş ve dirençli bir enerji ortamına katkıda bulunabilir ve temiz ve adil bir enerji geleceğine ulaşma yolunda önemli adımlardır.