Bu yazı ilk olarak “In These Times” dergisinde yayımlanmıştır.

350.org için çeviren Ayşe Ceren Sarı

ÇEVRECİLERİ, ÖNERİDE BULUNMAKTANSA İSTEMEZÜKÇÜ OLMAKLA ELEŞTİRİYORLAR. Doğru. Gezegenin fazlaca ısınması veya kuzey buzullarının erimesine karşı olduğunu açıklamak aslında gereksiz olmalı. Ancak bu bize bir çözüm sunmuyor. Bu nedenle çevre hareketinin gücünü yeni bir hedef etrafında birleştiriyor olması önemli bir haber. Bu hedef bir sayıyı içeriyor: %100.

Bu, ülkenin her tarafındaki enerji sistemlerinin %100 yenilenebilir enerjiye hızlı dönüşümü için, ABD ve tüm dünyanın enerji ihtiyacını güneş, rüzgar ve su ile karşılamak için bir çağrı. “Herkese Sağlık Güvencesi” ABD’deki sağlık hizmeti tartışmalarında ne ise, “Saati $15 için Mücadele” eşitsizliğe karşı ne anlama geliyorsa, “%100 Yenilenebilir” de gezegenin geleceği için o anlama geliyor. Bundan böyle, ilericiler enerji hakkında böyle düşünecekler. Bu, Kuzey Avrupa ve Kuzey Kaliforniya’da başlamış olmasına rağmen, bilindik yeşil kurtarılmış bölgelerin de dışında ilgi gören bir çağrı. Son bir kaç ay içerisinde, yelpazenin farklı farklı yerlerinden Atlanta ve Salt Lake gibi şehirler bu vaadin altına imza attılar.

Artık yetersiz önlemler istemiyoruz. Barack Obama, “yukarıdaki tüm şıklar” enerji politikasıyla çevrecileri çıldırtıyordu. Bu politika güneş ve rüzgarı, kömür, doğalgaz ve petrolü de içeren bir menüdeki iki madde olarak ele alıyordu. Bu yetersiz. Bir çok bilim insanı bize, şu andaki hızla devam edersek, gezegeni Paris İklim Anlaşması hedeflerini aşacak şekilde ısıtacak düzeyde karbondioksiti 10 sene içerisinde atmosfere salmış olacağımızı söylüyor.  Yenilenebilir enerji kaynakları -en hızlı dönüşüm hızıyla bile- iklim değişikliğini durdurmayacak. Ancak fosil yakıtlardan şimdi vazgeçmek medeniyeti sarsacak bir tahrip düzeyini önlememizi sağlayabilir (sağlayabilir diyoruz çünkü artık garantili durumlardan bahsedemiyoruz).

Ne olursa olsun, yavaş davranmamız için bir neden yok: Geçtiğimiz bir kaç sene içerisinde, mühendisler yenilenebilir enerji fiyatlarının o kadar düşmesine neden oldular ki birçok uzmana göre, fosil yakıtlar gezegenimize zarar vermiyor olsaydı bile yenilenebilir enerjiye geçmek ekonomik olarak anlamlı olurdu. Bu nedenle “%100 Yenilenebilir” sadece solun çok daha ötesine hitap eden bir hedef. Elektrik faturası ödüyorsanız sağduyulu olan yol bu.

Inthesetimes.com

BU NOKTAYA ULAŞMANIN NEDEN BU KADAR UZUN SÜRDÜĞÜNÜ ANLAMAK İÇİN GÜNEŞ PANELLERİNİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURALIM. 1954 yılında Bell Labs’ın ilk modeli üretmesinden beri bu akla yatkın cihazlara  sahibiz. Bu ilk paneller, çevrim sırasında güneş enerjisinin %94’ünü kaybediyordu ve üretilmeleri inanılmaz derecede yüksek maliyetliydi. Bu da gezegenimizde fazla kullanıcı bulamadıkları anlamına geliyordu. Ancak bunlar uzayda birinci derecede önemli cihazlardı. Apollo 11 aya indikten az bir zaman sonra Buzz Aldrin buraya bir güneş paneli yerleştirdi.

Sonraki bir kaç 10 yıl boyunca verimlilik iyileşmeleri ve fiyattaki düşüş yavaş yavaş ortaya çıktı. (Hatırlayabilirsiniz, Ronald Reagen, Jimmy Carter’ın Beyaz Saray çatısına kurmuş olduğu güneş panellerini deyim yerindeyse indirdi.) Ancak 1998 yılında, iklimle ilgili endişelerin artmaya da başladığı bir dönemde, Almanya’da yapılan bir seçim sonucunda Sosyal Demokratlar Yeşil Parti ile bir ittifak arayışına girdi. Ortaya çıkan koalisyon hükümeti, ülkeyi yenilenebilir enerjiye doğru taşımaya başladı.

Almanya’nın güneş panelleri ve rüzgar türbinlerine olan talebi arttıkça, Çin’deki fabrikalar panelleri daha da ucuza üretmenin yollarını buldular. Güneş panellerinin fiyatları böylece azalmaya başladı ve bu eğilim bugün de ciddi ciddi devam etmekte. Şu anda Almanya bazı günler enerji ihtiyacının yarısını güneşten karşılıyor. 2017 yılında, güneş ve rüzgar gücü çoğu elektrik arzı ihalesini en rekabetçi fiyat teklifleriyle kazanmakta: Hindistan, kısa bir süre önce, güneş enerjisi maliyetlerinin fosil yakıtlardan daha düşük olması nedeniyle düzinelerce kömür madenini kapatma ve yeni kömürlü elektrik üretim santral planlarını iptal etme kararını açıkladı. Petrol yönünden zengin Abu Dabi’de bile güneşten gelen ücretsiz enerjiye karşı koymak imkansız. Petrol sahalarının yakınında dev güneş paneli dizileri sıralanmaya başladı bile.

Stanford Üniversitesi Atmosfer ve Enerji Programı yöneticisi Mark Jacobson, düşen fiyatları ve gelişen teknolojiyi erken fark edenlerden.  2009 yılında ekibiyle beraber Amerika Birleşik Devletleri’nin ihtiyaç duyduğu tüm enerjiyi güneş, rüzgar ve hidrolik enerji kaynağı olan şelaleleri kullanarak nasıl üretebileceğine dair bir dizi plan yayımladı. Bundan iki sene sonra Jacobson ve ortaklarından oluşan bir ekip, bu fikri akademik yayınlardan gerçek dünyaya taşımak için the Solutions Project’i (Çözümler Projesi) başlattı. Bu ekipte aktör Mark Ruffalo’nun da bulunduğunu belirtmekte fayda var. Ekip o günden bu yana neredeyse gezegende bulunan tüm ülkeler için detaylı planlar yayımladı. Eğer Alabama’da güneye bakan kaç dönüm çatı olduğunu veya Zimbabve’de ne kadar rüzgar estiğini merak ediyorsanız, bunları sormak için doğru adres bu ekip.

Geçen her çeyrekle, %100 yenilenebilir enerji hedefi gittikçe daha az öncelikle bir ilham kaynağı ve daha çok apaçık bir çözüm haline geliyor. Bu sene ilkbaharını Afrika’nın bazı en fakir bölgelerinde geçirdim. Burada insanlar günde tek bir lambayı dolduracak gazyağı fiyatına güneş panelleri kuruyor, televizyon, radyo ve LED ampülleri bunlarla çalıştırıyorlardı. Eğer bunu Almanya ve Gana’da yapabiliyorsan, Michigan eyaletindeki Grand Rapids’de ve Florida’daki Gainesville’de de başarabilirsin.

Cumhuriyetçilerin bile %72’si “temiz enerji gelişimini hızlandırmak” istiyor. Bu, örneğin ABD’nin önde gelen doğa-koruma kuruluşu Sierra Club’ın #ReadyFor100 (#100İçinHazır) kampanyasıyla neden inanılmaz bir başarı yakaladığını açıklıyor. Bu kampanya, şehirlerin %100 yenilenebilir enerjiye geçişe kendilerini adamaları için lobi faaliyetlerinde bulunuyor. Tabi ki Berkeley gibi bu konuda her zaman önde olan şehirler adlarını bu kampanyaya yazdırmakta hızlıydı.  Ancak yazın başında ABD Belediye Başkanları Birliği, bu kampanyayı desteklemeyi uygun buldu ve en beklenmedik yerlerden liderler ortaya çıkmaya başladı. Güney Karolina eyaleti başkenti Columbia’nın Belediye Başkanı Steve Benjamin bu durumu şöyle açıkladı:”Bu yalnızca bir seçenek değil, bir zorunluluk.”

Climate Mobilization’dan Greenpeace’e ve Food and Water Watch’a, çevreci gruplar %100 hedefini destekliyorlar. Yalnızca bu hedefe ne kadar hızlı gitmemiz konusunda ayrışıyorlar. Cevapları 10 yıl ila 30 yıl arasında yer alıyor. Gezegenin durumu göz önünde bulundurulduğunda ise doğru cevap şu: bu dönüşümün 25 yıl önce gerçekleşmesi gerekiyordu. En iyi ikinci cevap ise: insanlığın gücünün yettiği en hızlı şekilde.  Bu, en azından kısmen, hükümetler bunun gerçekleşmesini kolaylaştırabilecekleri en hızlı şekilde sağlamalılar anlamına geliyor. Piyasa dönüşümü, zaman içerisinde doğal olarak gerçekleşecek (ücretsiz güneş ve rüzgar, reddetmesi zor bir teklif). Ancak sahip olmadığımız şey zaman. Bu nedenle devlet destekleri, ulaşılması zor hedefler ve bu devrimi dünyanın en fakir bölgelerine yayabilmek için para olmazsa olmaz unsurlar.

Bu ise Senatör Bernie Sanders’ın (Bağımsız, Vermont eyaleti), Nisan ayında Senatör Jeff Markley ((Demokrat, Oregon eyaleti) ile bir araya gelerek,ilk federal yüzde 100 yasa tasarısını sunmasının önemini gözler önüne seriyor. Bu yasa tasarısı, Kongre’den bu sene geçmeyecek. Ancak Demokratik Parti’nin 2018 ve 2020 seçim yılları gündemini şekillendirecek olacak bir standart olması son derece önemli.

Ancak Kongre Amerika’nın tek önemli yasama organı değil. Mesela bu senenin başlarında Kaliforniya Eyalet Senatosu, dünyanın bu altıncı büyük ekonomisini 2045 senesine kadar %100 yenilenebilir enerjiye geçirecek bir yasa tasarısını kabul etti. Bu durum senato üyelerinin üçte ikisinin kabul oyuyla gerçekleşti. Geçtiğimiz ay, Eyalet Valisi Jerry Brown, Paris iklim görüşmeleri ruhunu canlandıracak bir yasa tasarısıyla, “alt-ulusal” liderleri -valileri, belediye başkanlarını, bölgesel idarecileri- 2018’de San Francisco’da gerçekleşecek bir konferansa davet etti.

Brown, dünyayı bu buluşmaya davet ederken “Bakın, başarı size, bana ve on milyonlarca insana bağlı.” dedi.

Inthesetimes.com

BU, BU MÜCADELENİN KOLAY OLACAĞI ANLAMINA GELMİYOR. Fosil yakıt şirketleri geleceğin onlar olmadığını biliyorlar. Yine de bizi geçmişte saplamakta kararlılar. Örneğin ABD Enerji Bakanı Rick Perry, kısa bir süre önce bir “çalışma” yapılmasını istedi. Bu çalışma, Demokrat senatörlerin de dikkat çektiği gibi, “kömür gibi daha az ekonomik elektrik üretim teknolojilerini desteklemeyi amaçlayan perde arkası bir çaba”. Çalışma, sürekli olmayan güneş ve rüzgar gibi enerji kaynaklarının şebekeyi güvenilmez kıldığını göstermeye çalışıyor.

Yenilenebilir enerjiyle ilgili problem de hep bu olmuştur: güneş batar ve rüzgar diner. Aslında, geçtiğimiz bahar bir grup akademisyen, Mark Jacobson’un hesaplamalarına kısmen bu temele dayanarak meydan okudu. Bu akademisyenlerin savı, henüz ispatlanamayan karbon tutma ve depolama tekniklerinin büyük olasılıkla gerekli olacağı ve nükleer enerjiye olan bağımlılığın devam edeceği yönündeydi. Ancak teknoloji ilerliyor. Elon Musk’ın bataryaları Tesla arabalarında çalışıyor. Bu bataryalar, ölçek büyütüldüğünde, öğle güneşinin elektrik şirket veya kurumları tarafından depolanarak, akşamları ortaya çıkan elektrik talebini karşılamasını ekonomik olarak yapılabilir kılıyor. Mayıs ayında gerçekleşen sektörel bir sohbette, bir Kaliforniya elektrik dağıtım şirketi yöneticisi bunu şu şekilde ifade etti: “Teknoloji bu sorunu çözdü. Yüzde 100 yenilenebilir enerjiye ne kadar hızlı ulaşmak istiyorsunuz? Bu bugün yapılabilir.”

Bütün bunlar olup biterken Trump yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri’ne ithal edilen güneş panellerine çok yüksek gümrük vergileri koyma tehditleri savuruyor. Bu vergiler, yeni ABD güneş enerjisi tesislerinin fiyatlarını yüksek oranda artırabilir. Bu durumda, önümüzdeki beş sene içerisinde devreye alınması beklenen yeni tesislerin üçte ikisi asla kurulmayabilir.

Ancak bunlardan önce, yeni çatı kurulumlarındaki büyüme New York Times’ın deyimiyle “aniden durdu”. Bunun nedeni “geleneksel elektrik şirketleri tarafından, ülkenin dört bir yanındaki eyalet yönetimlerine yönelik, birlikte planlanlanmış ve iyi fonlanmış, ev sahiplerine yönelik devlet desteklerinin ortadan kaldırılması için uğraşan bir lobi kampanyasıydı.” Eyaletlerde şirketler, birbirinin ardı sıra, sakinlerini iklim krizini çözmeye yardımcı olurlarken rahat bırakmak yerine, tüketicilerin fazla elektriği şebekeye geri satmasına izin veren net-ölçme yasalarının önüne engel yasalar geçirtiyor. Ön saflarda Amerika Yasama Değişim Konseyi (ALEC) ve Edison Elektrik Enstitüsü (bu kurumun politik savunuculuk çabaları, vergi mükellefleri tarafından ödeniyor) varlar. Enerji danışmanı Nancy LaPlaca bu durumu şöyle ifade ediyor: “Elektrik şirketleri, harika bir tekelleşmeye sahip ve bunu korumak istiyorlar.”

Yenilenebilir enerjiye karşı çıkan yalnızca Cumhuriyetçiler’in sağ kanadındakiler değil. Demokratlar da sıklıkla fosil yakıt planlarını destekliyorlar. Bunun nedenlerinden birisi, inşaat sektörü sendika ve odalarından kampanya desteği almak için onların kölesi hâline gelmiş olmaları. Geçtiğimiz sonbaharda, Dakota Access Petrol Boru Hattının arkasındaki şirket tarafından tutulan paralı askerler, projeyi protesto eden yerli halk üzerine Alman çoban köpeklerini saldı. Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu AFL-CIO (bu konfederasyon güçlü Kuzey Amerika İnşaat Meslekleri Odasını da içeriyor), boru hattını “bütüncül bir enerji politikasının bir parçası olarak” desteklediğini söyledi. “Boru hattı inşası ve bakımı kaliteli işler sağlıyor.” diye ekledi. Beklenildiği gibi Hillary Clinton, Obama’nın bu boru hattını engelleme çabalarına katılmayı reddetti. Ve tabii, Donald Trump da projeyi başkanlığının başında, inşaat sektörü oda başkanlarıyla neşeli bir toplantının hemen ertesinde onayladı. Boru hattından ilk petrol, Trump’ın Amerika’yı Paris İklim Anlaşması’ndan geri çektiği günün öğledensonrası aktı.

BUNUN ANLAMI, YENİLENEBİLİR ENERJİ SAVUNUCULARININ, GÜNEŞ VE RÜZGARA YÖNELİRKEN YARATILACAK İSTİHDAM OLANAKLARINI VURGULANMALARININ GEREKLİLİĞİ. Şimdiden, güneş enerjisi sektöründe kömür madenlerinde olduğundan daha fazla Amerikalı istihdam edilmiş durumda. Bu dönüşüm ise yalnızca daha başlangıcında. Sanders ve Merkley’in federal %100 yasa tasarısının, önümüzdeki on yıllarda 4 milyon yeni iş yaratması bekleniyor. Bu, tasarının ayrıca oldukça yüksek iklim faydalarının yanı sıra.

Yaratılacak bu işler her zaman yerine geçtikleri fosil yakıt istihdamıyla aynı yerde olmayacağı için yenilenebilir enerji savunucularının yerinden edilmiş işçiler için ayrıca adil bir geçiş talep etmesi gerekiyor. Sürdürülebilirlik için Emekçi Ağı (Labor Network for Sustainability – LNS), iklim ve emek dostu bir grup. Bu grup, işçilerin 1944 senesinde İkinci Dünya Savaşı’ndan dönen askerler için çıkarılan G.I. Yasası gibi bir anlaşmaya kavuşmalarını istiyorlar: üç sene boyunca tam maaş ve yan haklar, dört sene boyunca eğitim ve yeniden öğrenim ve topluluk ekonomik kalkınma programlarında işe yerleştirme. Bu, sağlam bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmak için de güçlü bir neden. Devrimlerin kazananları gibi kaybedenleri de vardır.

Çevre adaleti savunucuları da kiracıların ve düşük gelirli ev sahiplerinin yenilenebilir enerji devriminin ekonomik faydalarından pay sahibi olması gerektiğine işaret ediyorlar. New York’un Brooklyn ve Kaliforniya’nın Fresno ilçelerinde, UPROSE ve Green for All (Herkes için Yeşil) gibi gruplar, ilçe sakinlerinin temiz enerji ve iyi işlere sahip olması için yerel güneş enerjisi projeleri üzerine çalışıyorlar.

NACCP’nin (Siyahi İnsanların Gelişmesi İçin Ulusal Birlik) çevre adaleti çalışmalarının başında olan Jacqueline Patterson, düşük gelirli toplulukların, piyasa yön değiştirdikçe oluşabilecek fiyat artışlarından korunması gerektiğini belirtiyor. “Bu topluluklar için ‘adil dönüşüm’, faturalardına artış yaşanmaması anlamına geliyor.” “Onlar yalnızca her ay ödeme yapan müşteriler değiller. Şimdi bu altyapının bir parçasının sahibi olma fırsatları da olduğunu görüyorlar.”

Haziran ayında, Wallace Küresel Fonu isimli yardım derneği, Standing Rock Sioux yerlilerine 250.000 ABD Doları değerinde bir ödül ve rezervasyon alanı üzerine 1.000.000 ABD Doları değerinde yenilenebilir enerji altyapısı kurulumu için bir yatırım armağan etti. Bu, Dakota Boru Hattını engellemeye çalışan su koruyucularının cesaretini anmak için oldukça yerinde bir ödül.  Ayrıca özel vakıfların bu dönüşümde bir rol oynaması gerekeceğine dair bir hatırlatma.

Yenilenebilir enerji için olan politik mücadele sert geçecek. Ocak ayında  New York Times , milyarder Koch kardeşlerin artık, azınlık topluluklarını agresif (ve kötücül) bir şekilde, bu toplulukların “ucuz ve bol bulunan fosil yakıtlardan en çok fayda sağladıkları” savıyla tavlamaya çalıştığını bildirdi.  Amaçları, yalnızca siyah seçmenleri Cumhuriyetçi Parti’nin enerji programına ikna etmek değil. Kaliforniya’da bulunan Richmond gibi çoğunlukla siyahlar ve Hispaniklerin yaşadığı kentlerde yenilenebilir enerji gelişimini durdurmak.

AMERIKA’NIN ÇARPIK SİYASETİ YENİLENEBİLİR ENERJİYE GEÇİŞİ YAVAŞLATABİLİR. ANCAK DİĞER ÜLKELER GEÇİŞ HIZINI ARTIRIYOR. Örneğin Çin’in Teksas büyüklüğündeki Qinghai Bölgesi, Haziran ayının bir haftasını yalnızca yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak geçirdi. Bu, ülkenin rekor hızındaki rüzgar ve güneş enerjisi kurulumlarına devam edebileceğini göstermeyi amaçlayan bir şebeke güvenilirliği testiydi.

Çin yalnız değil. Büyük Britanya, Nisan ayındaki bir Cuma günü, enerji ihtiyacının tümünü bir avuç kömür bile yakmadan geçirdi. Bu Endüstri Devriminden beri bir ilk. Şile’de güneş enerjisi üretimi, 2014 senesinden beri altı kat arttı. Kısa bir süre önce ülkenin başkenti Santiago’nun metro sistemi, dünyada büyük bir oranda güneş enerjisiyle çalışan ilk metro sistemi oldu. Hollanda, bu kış tren sistemlerinin artık tamamen rüzgar gücüyle çalıştığını ilan etti. Mesajın akıllarda iyice yer etmesi için bir tanıtım çalışmasında, CEO’sunu dönen bir rüzgar türbininin pervane kanadına bağladı.

Bunların hepsi iyiye işaret. Ancak kutup buzullarının erime hızı ve son üç seneki rekor seviyedeki küresel sıcaklıklar karşısında hâlâ çok ufak çabalar olarak kalıyorlar. Kendimizi daha da adamamız gerekiyor. Bu Amerika hükümetinin önümüzdeki seçim dönemleri boyunca engel değil savunucu konumuna çevirilmesini de gerektiriyor. Bu tam da yenilenebilir enerji fikrinin bu kadar popüler olması nedeniyle yapılabilir.

Sierra Club’un yönetim kurulu başkanı Michael Brune’a göre “%100 Yenilenebilir”in bu kadar güçlü bir fikir olmasının bir kaç sebebi var. “Bunlardan birisi insanların failliğinin olması. İklim değişikliği hakkında öfkeli, paniğe, umutsuzluğa kapılmış, depresyonda olan insanlar öngörebildikleri biçimlerde bir fark yaratmak istiyorlar. Tam da bu nedenle arka bahçelerinde harekete geçiyorlar. Bunu kentlerinde, eyaletlerinde, üniversitelerinde yapıyorlar. Bunu yapmak çok heyecan verici. Bu yalnızca korkulanı çözmeye dair bir adım atmak değil, ayrıca hayal gücünü de canlandıran bir yöntem.

Brune, bazen tüm çevrecilerin aynı şey üzerinde çalışmak için birlikte harekete geçmesi gerektiğini söylüyor. Bu Keystone XL projesine karşı veya Paris İklim Anlaşması için olabilir. “Ancak, bu durumda, politik mücadele de çözüm kadar tabana yayılmış vaziyette: Aynı fikrin binlerce örneği üzerine çalışan insanlar.” Bu fikir, vakti gelmiş bir düşüncedir.