Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü Avukatı
İsmail Hakkı Atal
Senelerdir İskenderun Körfezi’nde fosil yakıt karşıtı direnişi sürdürüyorum. Fakat büyük fotoğrafı görmeye çalıştığımda bütün veriler güneyin de dünyanın da yakın gelecekte yaşanması çok zor bir yer olacağını gösteriyor.
- Almanya’daki Max Planck enstitüsünün yaptığı çalışmaya göre herhangi bir kişinin New York’tan Avrupa’ya uçarken veya 4000km otomobil kullanarak saldığı sera gazı emisyonu 3 kilometrekare buzulun erimesine sebep oluyor. Çalışmaya göre 30 yıl içinde kuzey kutbunda buz kalmayacak.
- Paris İklim Anlaşması’na dönersek, 1850’lerde başlayan ve şu ana kadar 0,9C ısınan gezegendeki küresel sıcaklık artışını “geri dönülemez sınır” olan 2C’nin altında, 1,5 C’de tutmayı hedefliyor. Bilim insanlarının ortaya koyduğu modellemeye göre 6 yıl içinde sera gazı emisyonlarını sıfırlarsak küresel ısınmanın 1,5C’nin altında kalma olasılığı %66, 17 yıl içinde sıfırlarsak 1,5C’nin altında kalma olasılığı %33.
- Diğer yandan gezegenin nüfusu 1700 yılında 600 milyon iken, 1900 yılında 900 milyon, şu an ise 7 milyar. 2050’de gezegen nüfusunun en az 9,7 milyar olacağı tahmin ediliyor. Küresel ısınmanın 1850’lerde başladığını, 1900’lerde 900 milyon insanın yüzde kaçının fosil yakıt kullandığını, 2016’da 7 milyar insanın yüzde kaçının fosil yakıt kullandığını hesap edersek , çevresel zararların neden tahmin edilenin ötesinde geometrik hızla arttığı da anlaşılabiliyor.
- Bill McKibben’in kaleme aldığı İklim Aritmatiğini Yeniden Hesaplamak başlığıyla yayınlanan makalede değindiği üzere gezegende işletmede (şu anda açık) olan kömür madenleri, petrol ve doğal gaz kuyularının 1/3’ünü dahi kullansak 2 Santigrat derecelik geri dönülemez sınırı aşıyoruz. Kapitalizmin tüketime programladığı, hedonist yaşam peşinde koşan ve sürekli fosil yakıt kullanım talebi olan, aritmetik hızla değil geometrik hızla artan nüfusu da düşündüğümüzde büyük ekosistem üzerindeki zararların da hızı daha net anlaşılıyor.
- Isınma 2C’yi aştığında, geri dönülemez sınırın aşılmasıyla birlikte “kartopu etkisi” yaratacağı bilimsel öngörüler arasında. Dünya ısındıkça fotosentez yoluyla sera gazlarının yutak alanı işlevini gören ormanlar kuraklık nedeniyle kolayca yanıyor ve ormanlar yandıkça sera gazları artıyor. Sera gazları arttıkça ormanlar azalıyor = KARTOPU ETKİSİ. Sera gazlarının bir diğer önemli yutak alanı olan okyanuslar ısındıkça asitleşme düzeyleri artıyor, sera gazlarını emme özelliğini kaybediyor. Sera gazları arttıkça okyanuslar ısınıyor = KARTOPU ETKİSİ. Okyanusların yutak alanı olmasını sağlayan en önemli unsurlardan mercan resiflerinin %20’sinin küresel ısınma nedeniyle yok olduğunu biliyoruz. Yukarıda belirttiğimiz nüfus faktörünü de göz önüne alırsak artık gezegenin bu kadar çok nüfusun bu kadar fazla fosil yakıt tüketimini kaldıramayacağı ortaya çıkıyor.
- Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Komitesi’ne (IPCC) baktığımızda, en iyimser senaryoda, kartopu etkisinin -artan nüfusun artan sera gazı emisyonunun hesaba katılmadığı-, küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin aynı hızda yavaş bir şekilde süreceği durumda bile IPCC’ye göre dünyadaki tüm buzulların erimesi 300 yıl civarında olacak. Yine IPCC’ye göre 20. yüzyılda deniz seviyesinin 17cm yükselmiş olduğu ve 21. yüzyılda ise en fazla 59 cm yükseleceği öngörülüyor. İşin kötüsü ise bunlar kağıt üzerindeki en iyi parametrelerle en iyimser senaryolar olarak gözüküyor. Oysa Kuzey Kutbu buzulları 1980’e göre 2007’de %50 azaldı. Her sene buzullar rekor derecede azalıyor.
- Buzulların 2-3 metre altında milyonlarca yıl önce donmuş metan gazı yatakları var. Bilim insanları Sibirya’daki buzulların erimesi sonucunda bu metan gazının serbest kalmasının yaratacağı durumu ise hiç çalışmamışlar.
https://www.youtube.com/watch?v=06Xc3LtZRWo
- Tüm buzullar eriyecek olursa, (yukarıda atıf yaptığımız Alman bilimi nsanlarının çalışması 30 yıl içinde olacağını öngörüyor) deniz seviyesi 60-80 metre arasında yükselecek. National Geographic’e baktığımızda, deniz seviyesinin 60-80 metre arasında yükselmesi durumundaki haritada Adana (ve hatta Çukurova’nın tamamı), İstanbul ve birçok kentin sular altında kaldığı görülüyor.
- Dünya nüfusunun 3 milyarı deniz seviyesinden 100 metre yüksekte yaşıyor. Tabii 7 milyar insanı besleyen tarım alanlarının önemli bir kısmının da deniz seviyesinden 100 metre yüksekte, deniz kıyısında verimli ovalarda olduğunu hesaba kattığımızda ortaya dehşet verici bir tablo çıkıyor. Denizden ne kadar uzak olursa olsun herkesin gıda güvenliği tehlikeye giriyor.
- Adana’da yaşayan biri olarak deniz seviyesinin yükselmesi sonrasında deniz kenarında kurulu bulunan nükleer santrallardan nükleer atıkların ekosistemlere karışması ise yok edici bir sorun olarak aklıma gelenler arasında.
- Yine okuduğum çeşitli bilimsel çalışmalarda yakın gelecekte Doğu Akdeniz, Ortadoğu bölgesinde yaşayan 500 milyon insanın, hava sıcaklığının insanın dayanabileceği sınırlar üstüne çıkacak olması nedeniyle hayatının ve geçim kaynaklarının tehlikeye düşeceğine değiniliyor. (Suriye’den savaş nedeniyle kaçan 7-8 milyon insanın hareketi nedeniyle yaşanan sosyal ve ekonomik problemleri düşündüğümüzde 500 milyon insanın yaşamak için göç etmesinin neden olacağı kaos, insanlığın kaldırabileceğinin çok ötesinde gözüküyor.) Yine başka bir tahmin Güney-Güneydoğu Asya’da 900 milyon insanın yaşama alanının sular altında kalacağını belirtiyor.
- Güneş’in Dünya’ya gönderdiği ısının ve başka bazı parametrelerin değişimine bağlı olarak insanlık tarihi boyunca uygarlıkların etkilenmesi üzerine bu makalede de gözüktüğü üzere tarihtekilerden farklı olarak, insanlık tarihinde ilk defa “iklim değişikliği” insan kaynaklı, geri döndürülemez ve tamir edilemez şekilde gerçekleşiyor.
Çevre-ekoloji mücadelesi artık sadece bölgemiz ve ülkemiz için değil, tüm dünya için bir varolma mücadelesi haline geldi. Kısa dönem kar hırsı peşindeki şirketlere ve geleceğimizi riske atan liderlere bilimsel gerçekleri anlatmayı sürdüreceğiz. Kimseyi geride bırakmadan yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz. Yani, güneşe ateş etmeyin, mücadeleye katılın.