Yaz saati – kış saati uygulaması derken Türkiye, kendini enerji kullanımı, tüketimi ve üretimi tartışmalarının içinde bulmaya başladı. Elektrik üretmek için kullanılan yakıtlar, üretilen – ithal edilen enerjiler, maliyetler ve tüketiciye yansıyanlar…

Tüm dünyanın değişmeyen gündemi haline gelen, “enerji kaynakları ve etkileri” konusunda farklı bir detaya değinmek için Önder Algedik’in Yeşil Ekonomi’de yayınlanan oldukça önemli yazısında dile getirdiği gerçeklerden hareketle yola çıktık. Sorun, şarj cihazlarımızı prizde takılı bırakmaktan daha fazlası olmalı. İlk olarak Türkiye’nin 2016 yılında enerji ve elektrik konusundaki gerçeklerine bakalım.

xpcsu_da5qw-alex-jones

Tuhaf gelir-gider dengesizliği

Enerji Piyasaları İşletme Anonim Şirketi’nin açıklamasına göre, 23 Aralık 2016 günü saat 14.00’da 1 kWh elektrik üretmek için doğalgaza 1,9 TL para ödenmiş. 2016’nın yıllık ortalamasına göre 1kWh elektrik, üreticiden 14 kuruşa alınıyor. Tüketiciler olarak bizler de evimizde harcadığımız elektriğe 42 kuruş ödüyoruz. Nasıl oluyor da bu maliyet 1,9 TL olarak açıklanabiliyor?

İşin daha da enteresan yanı ise bu durumun ortaya çıkması nedeniyle devlet kamu santrallerini aktif hale getirerek 23,5 kuruştan elektrik üretebilir hale gelmeye başlıyor. Durumda maalesef hala bir gariplik var. Devreye giren kamu doğalgaz santrallerinde bu düşük maliyetle 4 – 5 GWh elektrik veren santraller, 1,9 TL’ye mal ederken nasıl ve neden 8,5 GWh elektrik üretiyor?

Biliyoruz, fazla detaycılık yaptık. Biz daha dikkat çekici olan soruyu elden bırakmayalım. Devletin tek hareketle 23,5 kuruşa üretebildiği elektrik, neden bu durum sorgulanmaya başlayana kadar 1,9 lira maliyetle üretiliyor?

Yaz saati uygulaması ve tüketime etkisi

İlk başlarda havaların erken kararmayacak olması herkese bir nebze heyecan verici geldi. Birbirimizi kandırmayalım. Ama sonradan sabah saatlerinde ve sabahın geç saatlerine kadar karanlık olması da canımızı sıktı bir hayli. Sonuçta ise bize belirtilen amaç, enerji tasarrufu yapmaktı.

Peki işe yaradı mı?

Elektrik Mühendisleri Odası(EMO)’nın yaptığı açıklamaya göre, 2016 yılının Kasım ayı ile 2015 yılının Kasım ayı karşılaştırıldığında, yaklaşık %6,5’luk bir artış söz konusu. Hava şartlarını düşünecek olursak, Kasım 2016’da mevsim normalleri dışında havada bir değişiklik gözlenmedi. İmalat sanayinde de önemli bir artıştan bahsetmek mümkün değil. Hatta Kasım 2016’da, bir önceki yıla göre kapatılan şirket sayısında yaklaşık 1000 şirketlik artış var. Dolayısıyla sanayi anlamında da bir farklılık bekleyemeyeceğimizi göz önünde bulundurursak, cevabı başka yerlerde aramamız gerektiği ortaya çıkıyor.

Nerede bu %6,5?

EMO, yaptığı açıklamada “Yaz saati uygulaması büyük şehirlerde hane tüketimlerini arttırmıştır. Hükümet; hem yurttaşlara sıkıntı veren, hem dış dünyayla iletişim açısından sorunlar yaratan, hem trafik kazalarında artışa neden olduğu belirtilen, hem de elektrik tüketiminde tasarruf değil israf yaratan bu uygulamadan bir an önce vazgeçmelidir.” diyerek, bu artışın sebebini ve konuyla ilgili fikrini açıklamış oluyor. Son 5 senenin Kasım ayları tüketimlerini değerlendiren EMO, %6,5 rakamının neredeyse önceki 4 senenin toplamı kadar bir oran olduğunu söylüyor.

Bahsedilen açıklamalar, bizzat EMO yetkilileri tarafından yapılmıştır. Enerji Birim Koordinatörü – Olgun Sakarya, “İmalat sanayisinde de bir artış söz konusu değil. Dolayısıyla karşımızda elektrik tüketimini artıracak bir değişken yok. Sadece yaz-kış saati uygulamasından dolayı bir tüketim artışının olduğunu düşünüyoruz.” şeklinde yaptığı açıklamayla konuya uzman görüşünü bize iletiyor.

Ayrıca EMO Başkanı – Hüseyin Yeşil, “Soğuklar mevsim normallerinde seyrediyor. Dolayısıyla mevsim koşullarından kaynaklanan bir ekstra tüketim olamaz. Söz konusu artışın, her sabah bir saat fazladan elektrik harcamak zorunda kalan hane halkının tüketiminden kaynaklandığı sonucuna varıyoruz.” diyerek, konuyu netliğe kavuşturmuş oluyor.

Uzmanlar aynı zamanda, aralıklarla yaşanan elektrik kesintilerinin, yaz saati uygulamasıyla ortaya çıkan talep fazlalığı nedeniyle olduğuna değiniyor. Elektrik santrallerine gönderilen doğalgazın %90 oranında azaltılıp, hava koşulları nedeniyle hanelere verilmesi de talebe hızlı reaksiyon vermeyi güçleştiriyor. Hatta bu konuyla ilgili Makine Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz, “Doğalgaz kaynağındaki bir sınırlamanın doğuracağı sonuç mutlak elektrik kesintileridir. Kalıcı çözüm, elektrik üretimindeki doğal gaz payını düşürmektir.” diyor. 

Biz de bu durumda doğalgaz, kömür, petrol gibi fosil yakıtlardan gezegenin refahı adına uzaklaşıp, enerji kaynağı çeşitliliğimiz için de bütün Dünya’da yükselen yenilenebilir enerji kaynaklarına bakmamız gerektiğini, enerji verimliliğini artık önceliğimiz yapmamız gerektiğini görmüyor muyuz?

Enerji Verimliliği Kanunu çıkmıştı ama..

Enerji Verimliliği Kanunu, 2007 yılında yürürlüğe girerken çok umut vermişti. Peşinden 2008 yılında çıkartılan ve 2010’da revize edilen Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği’ne göre binalar enerji performans belgeleri almak zorundaydı. Yapı izni alan binaların derhal, mevcut binaların ise 2 Mayıs 2017’ye kadar belgelerini almış olmaları gerekiyordu.

Bunun amacı enerji tüketimini kontrol altında tutmak ve eksikliklerin giderilmesini sağlamaktı. TBMM’de açıklamalarda bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanı, belge alım oranının %5 olduğunu söyledi. Yerli kömüre verdiği teşviklerle Paris İklim Anlaşması’na düpedüz ters düşen, üstelik kömür ithal eden ülkemizde enerji verimliliğine verilen önem de görülüyor. Her 100 binadan 95’i hala bu belgeye bile sahip değil.

23 Aralık 2016 günü doğru dürüst yatırım yapılmayan rüzgardan 3,1 GWh elektrik üretilirken, hala anlamsızca yatırım alan yerli kömürden ancak 6,3 GWh üretildi. 

Sonuç olarak en azından şunu söyleyebiliriz ki hala kömürden, doğalgazdan; üretiminden, ithalatından kazanılan büyük paralar geleceğimizin önüne geçiyor. Yoksa daha ucuz olmasına rağmen, dünyamızı bu ölçüde tüketmeyecek yöntemlere; enerji verimliliğine, temiz enerjiye neden geçilmesin ki?